6 Ekim 2016 Perşembe

Romandaki Milas…

Yonca Eldener

Göbekli Tepe Muhafızı adındaki romanımın başlangıç noktasının kesinlikle Milas olmasına karar vermiştim. 10 yıl önce iş için ziyaret ettiğim, hayran kalınca defalarca gittiğim Milas’ın sokaklarında antik Ege’nin izlerini sürmeye başladım.  Araştırma yaparken yakın dönemde Milas merkezinde bir lahtinin bulunduğunu duymam, romanı bir an önce yazma isteğimi dayanılmaz hale getirdi. Milas merkezinde bulunan bu lahit için arkeologlar “yüzyılın keşfi” tanımlamasını kullanıyor, dahası bu buluntunun Tutankamon’un lahtinden bile önemli olduğunu yazıyorlardı (National Geographic). Nedenini romanda bulacaksınız…

Milas Karya’nın başkentiydi. Dünyanın 7 harikasından biri olan Mozoleum’u yaptıran Kral Mausolos’un da başkenti Halikarnas’a taşımadan önce ikametgahı.. Milasın sembolü çift baltası, Gümüşkesen anıtı, Labyranda, Stratonikea (Yatağan), tanrıça Hekate, Mozole, Bodrum Kalesi ve daha nice ilham veren eşsiz eser ve yerleşim keşfedilmek üzere bizleri bekliyor..

Ülkemizin bilinmeyen cenneti Milası araştırırken Milaslı yazar Nevzat Çağlar Tüfekçi’nin kentin tüm hafızasını arşivlediği kitaplarından çok faydalandım. Ve tabii Karya konusunda uzman arkeolog Canan Küçükeren’in kitapları yol gösterici oldu.

Aşağıda kentin tarihi ve hakkında yazılmış kitaplarla ilgili önemli yazı ve bağlantıları bulacaksınız. Keyifli keşifler dilerim…

MİLAS TARİHİ : http://www.milasbilgi.com sitesinden alınmıştır
Kral Mausolos
Milas, en az 5 bin yıllık geçmişi ile bir tarih ve kültür kentidir. İlkçağlarda Milas Anadolu’nun Güneybatısında hüküm süren Karya Uygarlığının en önemli kentiydi.

Tarihte iki kez, Karya’ya ve Menteşe Beyliğine olmak üzere, başkentlik yapmıştır. Milas’ta Karya, Roma, Bizans, Selçuklu Menteşe ve Osmanlı uygarlıkları hüküm sürmüştür. Bugün Milas ve çevresinde bu uygarlıklardan kalma çok sayıda tarihi eser bulunmaktadır. Milas’ta geçmişte 27 antik kent kurulmuş ve bu şehirlerden bugün ayakta kalan İasos, Labranda, Euromos ve Herakleia antik kentleri gezilip görülebilecek olan ören yerlerimizdir. Ayrıca günümüze kadar tüm elemanlarıyla ayakta kalabilen tek mezar anıt olan Gümüşkesen Mezar anıtı da Milas’ta bulunmaktadır. Bu anıt, Bodrum’da bulunan ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan, Moseleum’dan esinlenerek yapılmış ve onun bir minyatürüdür. Roma dönemine ait su kemerleri, Menteşe Beyliği kenti olan Beçin ve Beçin Kalesi, Osmanlı dönemine ait camiler bugün Milas’ta tüm ihtişamlarıyla ayakta durmaktadırlar. Milas yüzyıllardır farklı kültürlere mekân olmuş bir kenttir. Bugün bu kültürlerin izlerini, Milas ve çevresinde nereye gitseniz görebilirsiniz.
Kentin kurucusu Byzantionlu(İstanbul) Stephanos’un anlattığı efsaneye göre, Ege’de Aiolia adasında oturan ve yöneticisi rüzgârlar tanrısı Aiolos’un soyundan gelen Mylassos’tur. Kent ismini buradan almıştır. Ve kentte, 2. Binin ikinci yarısından itibaren iskân edilmektedir. İ.Ö.5. ve 4. yy’da Karia’nın en önemli şehri ve satraplık merkezi olmuştur. İ.Ö. 334 yılında İskender’in Anadolu’ya gelişiyle, 334-324 yılları arasında İskender’in egemenliği altına girmiştir. İ.Ö. 280 yıllarından sonra ise Pergamon Krallığı Karya’ya hakim olmuştur. Daha Sonra Mylassos ya da Mylasa Roma egemenliği altına girmiş ve Bizans Çağında Milas sınırları en geniş halini almıştır. 13. yy’ın ikinci yarısından itibaren ise Türklerin hâkimiyetine girmiştir. 1923’te Cumhuriyetin ilanıyla Muğla İline bağlı bir ilçe olmuştur.
Mylassa’da baş tanrı Zeus’a, üç değişik adla tapılırdı. Bunlar: Zeus Osoga, Zeus Labrandos ve Zeus Karios.

Milas ilçe sınırları içinde 27 antik kent kalıntısıyla, tarihi değerler açısından yurdumuzun en zengin ilçesidir. Aynı zamanda dünyanın da arkeolojik değerler açısından en zengin bölgesidir. Bugün bu antik kentlerden İasos, Labranda, Herakleia ve Euromos özelliklerini koruyan, gezilip görülebilecek ören yerleridir.

Ayrıca İ.S. 5 yy’ın ikinci yarısında Milas’ta Osia Kseni isimli bir Azize yaşamıştır. Kseni sözcük olarak ‘yabancı’ anlamına gelmektedir. Asıl ismi Eusobia olan bu azize Roma’nın tanınmış bir ailesine mensup olup Hz. İsa’ya büyük bir sevgi duyduğundan, şehrin ileri gelenlerinden biriyle evleneceği sırada, iki nedimesiyle İskenderiye’ye kaçmış oradan Kos’a(İstanköy) geçmiştir. Kos’ta Aya Andreas manastırı başrahibi Paulos’la karşılaşmış ve onunla birlikte Mylasa’ya gelmiştir. Azize bölgede Hıristiyanlığın yayılması için çalışmış, öldüğünde şehrin güney-doğu kapısı yanındaki Skenios denilen yere defnedilmiştir.

19. yy’da Milas’ta yaşayan Ortodoks Rumlar her yıl 24 Ocak’ı Azizenin anısına dini bayram olarak kutlamaya başlamışlar ve onun anısına Milas’ta bir kilise inşa etmişlerdir. Bu bina eski askerlik şubesi binası olup, bugün askeri gazino olarak kullanılmaktadır. Hatta binanın kapısının üzerinde yer alan Rumca yazıtta, bu binanın azizenin anısına inşa edildiği belirtilmektedir.

İlkçağlarda Milas mermerleriyle ünlü bir kentti. Şehrin pek yakınında olan Sodra’da mermer ocaklarının bulunması, inşaat için lazım olan malzemenin kolayca elde edilmesi, Mylasa’nın çok sayıda mabetle donatılmasını sağlamıştır. Bir öyküye göre, nükteleri ile ünlü Arpçı Stratonikos, kentte verdiği resitali açarken, şehirdeki tapınakların çokluğundan etkilenerek, alışılagelmiş “İnsanlara kulak ver” sözünü bir yana bırakarak “Tapınaklara kulak ver” demiş. (G. Bean) Bu öykü bir başka şekilde şöyle anlatılır: Pazaryerine gelen bir çalgıcı, “Dinleyin ey halk!” diyeceği yerde, “Dinleyin ey mabetler!”diyerek söze başlamıştır.

Değişik zamanlarda Milas’ı ziyaret eden seyyahlar(gezginler), Milas’ı çeşitli şekillerde tanımlarlar. Örneğin 17. yy’ın ikinci yarısında Milas’ı ziyaret eden Evliya Çelebi, Milas’ı Sudere(Sodra) dağının eteğinde kurulu, üzeri toprakla örtülü bin kâgir evden ibaret bulmuştur. Evliya Çelebi Milas için, “Şehir bağlık, bahçelikti. Bilhassa limon, turunç, nar ve incir ağaçları çoktu. Başlıca ticaret tütündü. Havası iyi değildi” der. 1738–39 yıllarında Milas’ı ziyaret eden İngiliz Pococke, şehrin küçük olduğunu, şehrin ticaretinin tütün, pamuk ve balmumundan ibaret olduğunu yazar. 1824–26 yıllarında Anton von Prokesch’nin ziyaretinde Milas’ta 1500 ev olduğu kayıtlarda geçer. 1856 yılında C. T. Newton Milas’ı geniş bir ovada kurulmuş, güzel görünüşlü büyük bir kasaba diye tarif eder.
1924 Türk-Yunan nüfus mübadelesine kadar Milas’ta 3 bin nüfusluk bir Rum topluluğu vardı. 1900’lü yılların başında 300 aileden oluşan bir Yahudi cemaati Milas’ta yaşamını sürdürüyordu. Milas’ta Yahudilere ait bir havra(Sinagog) binası bulunuyordu. Yahudiler 1950 yılından itibaren Milas’tan ayrıldılar; kimi İzmir’e, kimi İsrail’e ve bazıları da başka ülkelere göç ettiler. Bugün Milas’ta Yahudilere ait Milas Belediyesi tarafından koruma altına alınan bir mezarlık bulunmaktadır. Milas geçmişte farklı kültür ve inanıştan insanların bir arada barış içinde yaşadığı bir kent olmuştur.

Milas tarihi boyunca hep yönetim merkezi olmuş ve bu özelliğini sürekli koruyan Anadolu’nun ender kentlerinden birisidir.

TARİHİ ESERLER

UZUN YUVA
Hisarbaşı Mahallesindeki yapı tek bir sütun ve kaidesinden oluşmaktadır. Hisarbaşı tepesinin doğusunda 3.5 metre yüksekliğindeki bir podyum üzerine inşa edilmiştir. Sütun başına leylekler yuva yaptığın
dan, bu sütun halk arasında “Uzunyuva” olarak nitelendirilmektedir. Yapının yakınında bulunan bir yazıtın okunması sonucu, MÖ 12 ile 2 yılları arasında kente yararları dokunan Menandros onuruna dikilmiş olduğu anlaşılmıştır.  Menandros onur sütuu ve podyumu, Korint nizamında, tek sütun olarak ayaktadır.

BALTALI KAPI
Kapı kemerini başlıkları bir sıra palmet ve bir sıra yivle süslü iki paye taşımaktadır. Kemerin üstündeki saçaklık yıkılmıştır. Dış tarafta kilit taşı üzerinde çift yüzlü kabartma bir balta tasvirinden dolayı baltalı kapı denen 5,17x12  metre ölçülerindekiki bu kapı, üslubu bakımından M.Ö. I. Asrın sonunda inşa edilmiş olmalıdır. Hıristiyanlık devrinin başlarında şehrin doğusundaki dağlardan su getiren kemerler, bu kapıya bağlanmıştır.

GÜMÜŞKESEN MEZAR ANITI
Gümüşlük’te, Sodra Dağı eteğinde Gümüşkesen ismiyle anılan güzel bir mezar abidesi yükselmektedir. Bu yapı, antik Mylasa’dan günümüze ulaşan en sağlam yapıdır. Önemli bir hasara uğramadan zamanımıza kadar gelen bu yapı, dikdörtgen bir mezar odasıyla bu odanın üzerindeki paye ve sütunların taşıdığı piramit gibi gittikçe daralan bir damdan ibarettir. İki basamaklı bir krepis üzerindedir. Mezar odası kapısı, batı, yani dağ tarafındadır. Odanın içinde üst katın döşemesini destekleyen dört paye vardır. Yivlere kadar paye ve sütun aralarında mermer korkuluklarla kapatılmış olduğunu gösteren izler bulunmaktadır. Anıtın tavanında kabartma bitkisel ve geometrik motiflerle süslenmiş kısımlar yer almaktadır. MS 2. Yüzyıla tarihlendirilen yapının, dünyanın yedi harikasından biri sayılan Halikarnassos’taki Mausoleum’un küçük bir kopyası olduğu düşünülmektedir.

BERBERİNİ KAYA MEZARI
Milas-Bodrum karayolunun solundaki yamaçta yer alan modern Milas mezarlığının üst tarafındaki kayalıkta bir oda şeklinde oyulmuş bir mezar yer almaktadır. Mezar odasının üst yüzeyi, “in anthis” planlı bir Dor Tapınağı cephesi şeklinde oyulmuştur. Mezar odasına merdivensiz girilebilir. Üst düzey bir idareci veya soylu bir aile mezarı olmalıdır. Likya kaya mezarlarını andırır. İÖ 4. Yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir. Milas yöresinde tek örnektir.

SU KEMERLERİ
Milas’ın Doğu tarafında bulunan su kemerleri, yüksek dağlarla çevrili doğu yamaçtaki dağlardan şehre su getirmek için inşa edilmiştir. Arazinin konumuna göre kimi yerde tek katlı olarak inşa edilen yapı, ova tarafında iki olarak yapılmıştır. Kent içerisinde de devam eden kemerler, olasılıkla Baltalı Kapı olarak bilinen yapıyı da içine alacak şekilde uzanmaktadır.
Su kemerlerini,  2,5 kilometre boyunca izlemek mümkündür. Duvar örgüsünde, devşirme malzeme kullanılmıştır. Kemerlerin statik yapısı olan taş işçiliği, bunların, Geç roma döneminde yapıldığını ortaya koymaktadır. Suyolu olasılıkla, Şeyh Dede türbesinin doğusunda toplanan birçok kaynağın sularını kente taşımıştır.

TİYATRO
Topbaşı tepesinin (Esentepe’nin) anayola bakan yamacında tiyatro olabilecek bir çanak bulunmaktadır. 19. yy’da yapılan kazılarda tepenin batı taraflarında mask ve tiyatro oyuncuları ile ilgili yazıtlar bulunmasına rağmen yeri konusunda kesin bir bilgi yoktur.

CAMİLER

HACIİLYAS CAMİİ
Menteşe Oğulları zamanında 1330’da Selahattin isimli bir usta tarafından inşa edilmiştir. Üzerindeki kitabelere göre Hacı İsmail Ağa ve Hacı Eminzade Süleyman tarafından iki kez tamir görmüştür. 2008’de restore edilmiştir.

AHMET GAZİ (ULU) CAMİİ
Milas’ın en büyük camisidir. Ahmet Gazi tarafından 1378 de yaptırılmıştır. Tuğla ve taşlarla inşa edilmiştir, hayli antik malzeme de kullanılmıştır. Dışı sıvasızdır. Şadırvanı olmayan bu caminin duvarının altında bir kuyu vardır. Reyhanî kitabesi cümle kapısı üstündedir. Cami 1879’da tamir edilmiştir.

BELEN CAMİİ
Hisarbaşı tepesindedir. Ulu Camiye çok benzer. Tavanı ahşaptır. Duvarlar yine taş tuğla karışımıyla yapılmış, dışı sıvasız bırakılmıştır. Hoca Mukbil isminde bir kimse tarafından kiliseden camiye çevrildiği sanılmaktadır. 1750 yılında, Hacı Abdülaziz Ağa’nın oğlu Mehmet Sait Ağa tarafından onarımdan geçirilmiştir. Minaresi, 1811’de Ömer Ağa tarafından yaptırılmıştır.

FİRUZBEY CAMİİ ( KURŞUNLU)
Milas’ta Türk devrinin en güzel eseri, Osmanlıların Menteşe elini fethinden sonra inşa edilen camidir. Güneyi medrese odalarıyla çevrilidir.1394’te Yıldırım Beyazıt’ın Menteşe Valisi Hoca Firuzbey tarafından yaptırılmıştır. Kubbenin üstü kurşunla kaplı olduğu için halk arasında kurşunlu cami olarak bilinir. Dışı Sodra Dağının mavi damarlı mermerleri ile kaplıdır. Bu yüzden gök cami olarak da adlandırılır. Ters T planlı camilerin en güzel örneklerinden biridir.

AĞA CAMİİ
Belen camiini tamir ettiren Mehmet Sait Ağanın babası Hacı Abdülaziz Ağa tarafından yaptırılmıştır. Hasır Camii de denir.

ÇÖLLÜOĞLU HANI
Abdülaziz Ağa tarafından 1719-1720 yılında yaptırılmıştır.  Belen Camisinin yanında, Milas Arastasıyla iç içedir. Çöllüoğlu Hanı, kentin merkezinde, çevreye hakim bir noktada ve eski mimari dokunun bozulmadan korunduğu bir ortam içinde yer almaktadır. Hanın yanında Milas Arastası yer almakta olup, Arasta’nın Hana bağlı olarak inşa edildiği düşünülmektedir. Hanın girişi kuzeyden, kemerli bir yapıdan olmaktadır.  Han, 1738 yılında Abdülaziz Ağa tarafından Ağa Camii yanında inşa ettirdiği Medreseye vakfedilmiştir. 1051 metrekarelik alan üzerine kuruludur. Han iki katlı, avlulu ve dikdörtgen şeklindedir. Alt kat kemerli olup, üst kat bu kemerler üzerine oturmaktadır.   Yapının alt katı, Osmanlı hanlarında olduğu gibi hayvanların bağlandığı açık mekânlardan oluşmaktadır. Bunların önü sütunlarla desteklenmekte ve bunların da üzerinde üst katın sundurması oturmaktadır. Yapı büyük ölçüde, yapılışı sırasında asıl mimari özelliğini korumaktadır.

HAMAMLAR
Milas’ta iki hamam bulunmaktadır. Bunlardan birisi, Hoca Bedrettin Mahallesinde Tüfekçi Sokak içinde, Ulu Caminin hemen yanında bulunmaktadır. 17. Yüzyıl eseridir ve halen kullanılmaktadır. Evliya Çelebi, bundan başka bir hamamdan daha söz eder. Bu hamam Gazipaşa Mahallesinde, eski askerlik şubesi binasının altında, “Eski Hamam Sokak” içindedir. Hamamın kalıntıları belirgin bir şekilde durmaktadır. Hamam, Osmanlı Dönemi hamamlarının mimari özelliklerini yansıtmaktadır.

Kaynak: https://yoncaeldener.wordpress.com/romandaki-milas/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder