Göbekli
Tepe Muhafızı adındaki romanımın başlangıç noktasının kesinlikle Milas
olmasına karar vermiştim. 10 yıl önce iş için ziyaret ettiğim, hayran kalınca
defalarca gittiğim Milas’ın sokaklarında antik Ege’nin izlerini sürmeye
başladım. Araştırma yaparken yakın dönemde Milas merkezinde bir
lahtinin bulunduğunu duymam, romanı bir an önce yazma isteğimi
dayanılmaz hale getirdi. Milas merkezinde bulunan bu lahit için
arkeologlar “yüzyılın keşfi” tanımlamasını kullanıyor, dahası bu buluntunun
Tutankamon’un lahtinden bile önemli olduğunu yazıyorlardı (National
Geographic). Nedenini romanda bulacaksınız…
Milas
Karya’nın başkentiydi. Dünyanın 7 harikasından biri olan Mozoleum’u yaptıran
Kral Mausolos’un da başkenti Halikarnas’a taşımadan önce
ikametgahı.. Milasın sembolü çift baltası, Gümüşkesen anıtı, Labyranda,
Stratonikea (Yatağan), tanrıça Hekate, Mozole, Bodrum Kalesi ve daha nice
ilham veren eşsiz eser ve yerleşim keşfedilmek üzere bizleri bekliyor..
Ülkemizin
bilinmeyen cenneti Milası araştırırken Milaslı yazar Nevzat Çağlar
Tüfekçi’nin kentin tüm hafızasını arşivlediği kitaplarından çok faydalandım.
Ve tabii Karya konusunda uzman arkeolog Canan Küçükeren’in kitapları yol
gösterici oldu.
Aşağıda
kentin tarihi ve hakkında yazılmış kitaplarla ilgili önemli yazı ve
bağlantıları bulacaksınız. Keyifli keşifler dilerim…
Kral
Mausolos
Milas, en
az 5 bin yıllık geçmişi ile bir tarih ve kültür kentidir. İlkçağlarda Milas
Anadolu’nun Güneybatısında hüküm süren Karya Uygarlığının en önemli kentiydi.
Tarihte iki kez, Karya’ya ve Menteşe Beyliğine olmak üzere, başkentlik
yapmıştır. Milas’ta Karya, Roma, Bizans, Selçuklu Menteşe ve Osmanlı
uygarlıkları hüküm sürmüştür. Bugün Milas ve çevresinde bu uygarlıklardan
kalma çok sayıda tarihi eser bulunmaktadır. Milas’ta geçmişte 27 antik kent
kurulmuş ve bu şehirlerden bugün ayakta kalan İasos, Labranda, Euromos ve
Herakleia antik kentleri gezilip görülebilecek olan ören yerlerimizdir.
Ayrıca günümüze kadar tüm elemanlarıyla ayakta kalabilen tek mezar anıt olan
Gümüşkesen Mezar anıtı da Milas’ta bulunmaktadır. Bu anıt, Bodrum’da bulunan
ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan, Moseleum’dan esinlenerek yapılmış
ve onun bir minyatürüdür. Roma dönemine ait su kemerleri, Menteşe Beyliği
kenti olan Beçin ve Beçin Kalesi, Osmanlı dönemine ait camiler bugün Milas’ta
tüm ihtişamlarıyla ayakta durmaktadırlar. Milas yüzyıllardır farklı
kültürlere mekân olmuş bir kenttir. Bugün bu kültürlerin izlerini, Milas ve
çevresinde nereye gitseniz görebilirsiniz.
Kentin
kurucusu Byzantionlu(İstanbul) Stephanos’un anlattığı efsaneye göre, Ege’de
Aiolia adasında oturan ve yöneticisi rüzgârlar tanrısı Aiolos’un soyundan
gelen Mylassos’tur. Kent ismini buradan almıştır. Ve kentte, 2. Binin ikinci
yarısından itibaren iskân edilmektedir. İ.Ö.5. ve 4. yy’da Karia’nın en
önemli şehri ve satraplık merkezi olmuştur. İ.Ö. 334 yılında İskender’in
Anadolu’ya gelişiyle, 334-324 yılları arasında İskender’in egemenliği altına
girmiştir. İ.Ö. 280 yıllarından sonra ise Pergamon Krallığı Karya’ya hakim
olmuştur. Daha Sonra Mylassos ya da Mylasa Roma egemenliği altına girmiş ve
Bizans Çağında Milas sınırları en geniş halini almıştır. 13. yy’ın ikinci
yarısından itibaren ise Türklerin hâkimiyetine girmiştir. 1923’te
Cumhuriyetin ilanıyla Muğla İline bağlı bir ilçe olmuştur.
Mylassa’da
baş tanrı Zeus’a, üç değişik adla tapılırdı. Bunlar: Zeus Osoga, Zeus
Labrandos ve Zeus Karios.
Milas ilçe
sınırları içinde 27 antik kent kalıntısıyla, tarihi değerler açısından
yurdumuzun en zengin ilçesidir. Aynı zamanda dünyanın da arkeolojik değerler
açısından en zengin bölgesidir. Bugün bu antik kentlerden İasos, Labranda,
Herakleia ve Euromos özelliklerini koruyan, gezilip görülebilecek ören
yerleridir.
Ayrıca
İ.S. 5 yy’ın ikinci yarısında Milas’ta Osia Kseni isimli bir Azize
yaşamıştır. Kseni sözcük olarak ‘yabancı’ anlamına gelmektedir. Asıl ismi
Eusobia olan bu azize Roma’nın tanınmış bir ailesine mensup olup Hz. İsa’ya
büyük bir sevgi duyduğundan, şehrin ileri gelenlerinden biriyle evleneceği
sırada, iki nedimesiyle İskenderiye’ye kaçmış oradan Kos’a(İstanköy)
geçmiştir. Kos’ta Aya Andreas manastırı başrahibi Paulos’la karşılaşmış ve
onunla birlikte Mylasa’ya gelmiştir. Azize bölgede Hıristiyanlığın yayılması
için çalışmış, öldüğünde şehrin güney-doğu kapısı yanındaki Skenios denilen
yere defnedilmiştir.
19. yy’da
Milas’ta yaşayan Ortodoks Rumlar her yıl 24 Ocak’ı Azizenin anısına dini
bayram olarak kutlamaya başlamışlar ve onun anısına Milas’ta bir kilise inşa
etmişlerdir. Bu bina eski askerlik şubesi binası olup, bugün askeri gazino
olarak kullanılmaktadır. Hatta binanın kapısının üzerinde yer alan Rumca
yazıtta, bu binanın azizenin anısına inşa edildiği belirtilmektedir.
İlkçağlarda
Milas mermerleriyle ünlü bir kentti. Şehrin pek yakınında olan Sodra’da mermer
ocaklarının bulunması, inşaat için lazım olan malzemenin kolayca elde
edilmesi, Mylasa’nın çok sayıda mabetle donatılmasını sağlamıştır. Bir öyküye
göre, nükteleri ile ünlü Arpçı Stratonikos, kentte verdiği resitali açarken,
şehirdeki tapınakların çokluğundan etkilenerek, alışılagelmiş “İnsanlara
kulak ver” sözünü bir yana bırakarak “Tapınaklara kulak ver” demiş.
(G. Bean) Bu öykü bir başka şekilde şöyle anlatılır: Pazaryerine gelen bir
çalgıcı, “Dinleyin ey halk!” diyeceği yerde, “Dinleyin
ey mabetler!”diyerek söze başlamıştır.
Değişik
zamanlarda Milas’ı ziyaret eden seyyahlar(gezginler), Milas’ı çeşitli
şekillerde tanımlarlar. Örneğin 17. yy’ın ikinci yarısında Milas’ı ziyaret
eden Evliya Çelebi, Milas’ı Sudere(Sodra) dağının eteğinde kurulu, üzeri toprakla
örtülü bin kâgir evden ibaret bulmuştur. Evliya Çelebi Milas için, “Şehir
bağlık, bahçelikti. Bilhassa limon, turunç, nar ve incir ağaçları çoktu.
Başlıca ticaret tütündü. Havası iyi değildi” der. 1738–39 yıllarında
Milas’ı ziyaret eden İngiliz Pococke, şehrin küçük olduğunu, şehrin
ticaretinin tütün, pamuk ve balmumundan ibaret olduğunu yazar. 1824–26
yıllarında Anton von Prokesch’nin ziyaretinde Milas’ta 1500 ev olduğu
kayıtlarda geçer. 1856 yılında C. T. Newton Milas’ı geniş bir ovada kurulmuş,
güzel görünüşlü büyük bir kasaba diye tarif eder.
1924
Türk-Yunan nüfus mübadelesine kadar Milas’ta 3 bin nüfusluk bir Rum topluluğu
vardı. 1900’lü yılların başında 300 aileden oluşan bir Yahudi cemaati
Milas’ta yaşamını sürdürüyordu. Milas’ta Yahudilere ait bir havra(Sinagog)
binası bulunuyordu. Yahudiler 1950 yılından itibaren Milas’tan ayrıldılar;
kimi İzmir’e, kimi İsrail’e ve bazıları da başka ülkelere göç ettiler. Bugün
Milas’ta Yahudilere ait Milas Belediyesi tarafından koruma altına alınan bir
mezarlık bulunmaktadır. Milas geçmişte farklı kültür ve inanıştan insanların
bir arada barış içinde yaşadığı bir kent olmuştur.
Milas
tarihi boyunca hep yönetim merkezi olmuş ve bu özelliğini sürekli koruyan
Anadolu’nun ender kentlerinden birisidir.
TARİHİ
ESERLER
UZUN YUVA
Hisarbaşı Mahallesindeki yapı tek bir sütun ve kaidesinden oluşmaktadır.
Hisarbaşı tepesinin doğusunda 3.5 metre yüksekliğindeki bir podyum üzerine
inşa edilmiştir. Sütun başına leylekler yuva yaptığın
dan, bu sütun halk arasında “Uzunyuva” olarak
nitelendirilmektedir. Yapının yakınında bulunan bir yazıtın okunması sonucu,
MÖ 12 ile 2 yılları arasında kente yararları dokunan Menandros onuruna
dikilmiş olduğu anlaşılmıştır. Menandros onur sütuu ve podyumu, Korint
nizamında, tek sütun olarak ayaktadır.
BALTALI KAPI
Kapı kemerini başlıkları bir sıra palmet ve bir sıra yivle süslü iki paye
taşımaktadır. Kemerin üstündeki saçaklık yıkılmıştır. Dış tarafta kilit taşı
üzerinde çift yüzlü kabartma bir balta tasvirinden dolayı baltalı kapı denen
5,17x12 metre ölçülerindekiki bu kapı, üslubu bakımından M.Ö. I. Asrın
sonunda inşa edilmiş olmalıdır. Hıristiyanlık devrinin başlarında şehrin
doğusundaki dağlardan su getiren kemerler, bu kapıya bağlanmıştır.
GÜMÜŞKESEN
MEZAR ANITI
Gümüşlük’te, Sodra
Dağı eteğinde Gümüşkesen ismiyle anılan güzel bir mezar
abidesi yükselmektedir. Bu yapı, antik Mylasa’dan günümüze ulaşan en sağlam
yapıdır. Önemli bir hasara uğramadan zamanımıza kadar gelen bu yapı,
dikdörtgen bir mezar odasıyla bu odanın üzerindeki paye ve sütunların
taşıdığı piramit gibi gittikçe daralan bir damdan ibarettir. İki basamaklı
bir krepis üzerindedir. Mezar odası kapısı, batı, yani dağ tarafındadır.
Odanın içinde üst katın döşemesini destekleyen dört paye vardır. Yivlere
kadar paye ve sütun aralarında mermer korkuluklarla kapatılmış olduğunu
gösteren izler bulunmaktadır. Anıtın tavanında kabartma bitkisel ve geometrik
motiflerle süslenmiş kısımlar yer almaktadır. MS 2. Yüzyıla tarihlendirilen
yapının, dünyanın yedi harikasından biri sayılan Halikarnassos’taki
Mausoleum’un küçük bir kopyası olduğu düşünülmektedir.
BERBERİNİ
KAYA MEZARI
Milas-Bodrum karayolunun solundaki yamaçta yer alan modern Milas mezarlığının
üst tarafındaki kayalıkta bir oda şeklinde oyulmuş bir mezar yer almaktadır.
Mezar odasının üst yüzeyi, “in anthis” planlı bir Dor Tapınağı cephesi
şeklinde oyulmuştur. Mezar odasına merdivensiz girilebilir. Üst düzey bir
idareci veya soylu bir aile mezarı olmalıdır. Likya kaya mezarlarını andırır.
İÖ 4. Yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir. Milas yöresinde tek
örnektir.
SU
KEMERLERİ
Milas’ın Doğu tarafında bulunan su kemerleri, yüksek dağlarla çevrili doğu
yamaçtaki dağlardan şehre su getirmek için inşa edilmiştir. Arazinin konumuna
göre kimi yerde tek katlı olarak inşa edilen yapı, ova tarafında iki olarak
yapılmıştır. Kent içerisinde de devam eden kemerler, olasılıkla Baltalı Kapı
olarak bilinen yapıyı da içine alacak şekilde uzanmaktadır.
Su kemerlerini, 2,5 kilometre boyunca izlemek mümkündür. Duvar
örgüsünde, devşirme malzeme kullanılmıştır. Kemerlerin statik yapısı olan taş
işçiliği, bunların, Geç roma döneminde yapıldığını ortaya koymaktadır. Suyolu
olasılıkla, Şeyh Dede türbesinin doğusunda toplanan birçok kaynağın sularını
kente taşımıştır.
TİYATRO
Topbaşı
tepesinin (Esentepe’nin) anayola bakan yamacında tiyatro olabilecek bir çanak
bulunmaktadır. 19. yy’da yapılan kazılarda tepenin batı taraflarında mask ve
tiyatro oyuncuları ile ilgili yazıtlar bulunmasına rağmen yeri konusunda
kesin bir bilgi yoktur.
CAMİLER
HACIİLYAS
CAMİİ
Menteşe Oğulları zamanında 1330’da Selahattin isimli bir usta tarafından inşa
edilmiştir. Üzerindeki kitabelere göre Hacı İsmail Ağa ve Hacı Eminzade
Süleyman tarafından iki kez tamir görmüştür. 2008’de restore edilmiştir.
AHMET GAZİ (ULU) CAMİİ
Milas’ın en büyük camisidir. Ahmet Gazi tarafından 1378 de yaptırılmıştır.
Tuğla ve taşlarla inşa edilmiştir, hayli antik malzeme de kullanılmıştır.
Dışı sıvasızdır. Şadırvanı olmayan bu caminin duvarının altında bir kuyu
vardır. Reyhanî kitabesi cümle kapısı üstündedir. Cami 1879’da tamir
edilmiştir.
BELEN
CAMİİ
Hisarbaşı tepesindedir. Ulu Camiye çok benzer. Tavanı ahşaptır. Duvarlar yine
taş tuğla karışımıyla yapılmış, dışı sıvasız bırakılmıştır. Hoca Mukbil
isminde bir kimse tarafından kiliseden camiye çevrildiği sanılmaktadır. 1750
yılında, Hacı Abdülaziz Ağa’nın oğlu Mehmet Sait Ağa tarafından onarımdan
geçirilmiştir. Minaresi, 1811’de Ömer Ağa tarafından yaptırılmıştır.
FİRUZBEY
CAMİİ ( KURŞUNLU)
Milas’ta Türk devrinin en güzel eseri, Osmanlıların Menteşe elini fethinden
sonra inşa edilen camidir. Güneyi medrese odalarıyla çevrilidir.1394’te
Yıldırım Beyazıt’ın Menteşe Valisi Hoca Firuzbey tarafından yaptırılmıştır.
Kubbenin üstü kurşunla kaplı olduğu için halk arasında kurşunlu cami olarak
bilinir. Dışı Sodra Dağının mavi damarlı mermerleri ile kaplıdır. Bu yüzden
gök cami olarak da adlandırılır. Ters T planlı camilerin en güzel
örneklerinden biridir.
AĞA CAMİİ
Belen camiini tamir ettiren Mehmet Sait Ağanın babası Hacı Abdülaziz Ağa
tarafından yaptırılmıştır. Hasır Camii de denir.
ÇÖLLÜOĞLU
HANI
Abdülaziz Ağa tarafından 1719-1720 yılında yaptırılmıştır. Belen
Camisinin yanında, Milas Arastasıyla iç içedir. Çöllüoğlu Hanı, kentin
merkezinde, çevreye hakim bir noktada ve eski mimari dokunun bozulmadan
korunduğu bir ortam içinde yer almaktadır. Hanın yanında Milas Arastası yer
almakta olup, Arasta’nın Hana bağlı olarak inşa edildiği düşünülmektedir.
Hanın girişi kuzeyden, kemerli bir yapıdan olmaktadır. Han, 1738
yılında Abdülaziz Ağa tarafından Ağa Camii yanında inşa ettirdiği Medreseye
vakfedilmiştir. 1051 metrekarelik alan üzerine kuruludur. Han iki katlı,
avlulu ve dikdörtgen şeklindedir. Alt kat kemerli olup, üst kat bu kemerler
üzerine oturmaktadır. Yapının alt katı, Osmanlı hanlarında olduğu
gibi hayvanların bağlandığı açık mekânlardan oluşmaktadır. Bunların önü
sütunlarla desteklenmekte ve bunların da üzerinde üst katın sundurması
oturmaktadır. Yapı büyük ölçüde, yapılışı sırasında asıl mimari özelliğini
korumaktadır.
HAMAMLAR
Milas’ta iki hamam bulunmaktadır. Bunlardan birisi, Hoca Bedrettin
Mahallesinde Tüfekçi Sokak içinde, Ulu Caminin hemen yanında bulunmaktadır.
17. Yüzyıl eseridir ve halen kullanılmaktadır. Evliya Çelebi, bundan başka
bir hamamdan daha söz eder. Bu hamam Gazipaşa Mahallesinde, eski askerlik
şubesi binasının altında, “Eski Hamam Sokak” içindedir. Hamamın kalıntıları
belirgin bir şekilde durmaktadır. Hamam, Osmanlı Dönemi hamamlarının mimari
özelliklerini yansıtmaktadır.
Kaynak: https://yoncaeldener.wordpress.com/romandaki-milas/
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder