6 Ekim 2016 Perşembe

ÇAMLARLA ZEYTİNLERİN KARDEŞLİĞİ!..

          Milas yüzyıllardır çamlarla zeytin ağaçlarının kardeşliğinden, dostluğundan güzel örnekler sunar bu coğrafya üzerinde yaşayan insanlara… Zeytinle çam ağacının bu dostluğu hiç bozulmamıştır bugüne kadar; doğal felaketlere, kıyımlara ve yangınlara karşı hep yan yana olmuştur onlar. Yüzyıllar boyu süregelen bu dostluk ve dayanışma; edebiyatın çeşitli ürünlerinde de ölümsüzleştirilmiştir.

Milas’taki egemen bitki örtüsü; çam ağacının yeşili ile zeytin ağacının gri rengidir. Bu iki renk türü; Milas dağlarının, bayırlarının ve ovalarının rengidir sanki. Çamlarla zeytin ağaçlarının bu birlikteliği ipek bir halıya benzer ve Milas’ın her tarafını kaplar. Bu durum Milas’ın bir doğallığıdır ve Milas’a güzellik kazandıran, Milas’ta zenginlik yaratan iki doğal etkendir.

Çamlık ve zeytinlik alanlar çoğu yerde hep yan yana ve iç içedir.  Milas’ın dağ yamaçlarında zeytinlik alanın bittiği yerde çamlık alan başlar, çamlık alanın bittiği yerde ise zeytinlik alan başlar. Bu iki ağaç türü; bu bölgede yaşayan insanlar için önemli bir geçim kaynağıdır. Çamın kerestesi-odunu, zeytinin yağı ve danesi... Her ikisi de istihdam(iş olanakları) yaratır. Her ikisinin varlığı; kimseye muhtaç olmama, el-avuç açmama durumu yaratır. Yokluğu ise bir fakirlik/sıkıntı belirtisidir. 2.167 km2 yüz ölçümlü Milas’ın % 60’ı ormanlarla, 80 bin hektarlık ekilip-biçilebilir, ürün alınabilir kültür arazisinin 50 bin hektarı da zeytin ağaçlarıyla kaplıdır. Belki de bir başka yerleşim bölgesinde var olmayan bir özelliktir bu.

“İ.Ö. 3. Binlerde Sümerler, Batı Anadolulular’a, ‘Deniz kıyısındaki güneş bahçesinde yaşayan insanlar’ der. Firavunlar zamanında da Mısırlılar, Egeliler’e, ‘Denizin yüreğinde yaşayan insanlar’ der. ‘Bereketli Hilal’ olarak adlandırılan Nil Deltası, Mezopotamya ve Anadolu’yu, özellikle de Ege kıyılarını içine alan toprakları, tarih boyunca farklı kökenden onlarca kavim vatan seçmiş veya sahip olmaya çalışmıştır. Bunun nedeni ise topraklarının verimliliği, stratejik konumu ve güzel iklimidir. Mylasa, Karia’nın ilk başkenti, Halikarnasos ise ikinci başkentidir.” (C. Canan Küçükeren, Ege’de Bir Anadolu Uygarlığı Karia, Yayınlayan: Ekin Grubu)

Bu özellikleri nedeniyle tarihte sık sık istilaya uğrayan Karya Bölgesinin halkı bu savaşlardan yorgun düşer ve her savaşta binlerce evladını kaybeder. Bu istilacı güçlerin ilk yaptıkları şey de; Karya halkını temel geçim kaynaklarından mahrum etmek, onların direnme gücünü kırmak için zeytin ağaçlarını kökünden kesmek olurmuş. Milas’ın zeytinleri, halkı gibi çok çile çekmiş ve çok acılar yaşamış tarihte.

Köy Enstitülü ve Milas’ın Ağaçlıhöyük Köyünde doğan Ozan Maksut Doğan Milas halkının tarihte yaşadığı çileli ve savaşlarla geçen acı ve hüzün dolu yıllarını “Milas Şiiri” başlıklı şiirinde şöyle anlatır:”Karyalı gelinler ince belli/Keçi güdüp kıl eğirir/Günde on kez dolanıp dağları/Soğuk sular içip/Oğlan doğurur/Dağlar dolanmakla bitmez/Oğlan savaşlara yetmez/Oy Karyalı gelin/Söylemez mi dilin.”

Milas zeytinleriyle çamlarının kaderi/yazgısı ortaktır sanki. Yüzyıllar boyu çamlar ve zeytinler birlikte göğüs germiş/direnmişlerdir kıyımlara, yangınlara, insanların bitmek- tükenmek bilmeyen hırslarına, acımasız saldırılarına karşı. Ama onlar kendilerine karşı yürütülen bu savaşta hiç yok olmadılar; onlar her zaman kendilerini yenilemesini ve yeniden üretmesini bildiler.

           İnsan çamlarla zeytin ağaçlarının bulunduğu alanlarda bir gezintiye çıktığı zaman; ilginç görüntülerle karşılaşabiliyor. Bazı yerde büyük bir çam ağacının altında, çam ağacının kol kanat gerdiği bir veya birkaç zeytin ağacıyla karşılaşırsınız ya da yaşlıca, iri gövdeli bir zeytin ağacının altında boy atmaya, dal budak salmaya çalışan bir veya birkaç zeytin ağacıyla karşılaşırsınız. Bu görüntüler karşısında insan; doğal sürecin gelişimi karşısında hayallere dalar, bu doğal sürecin iki ağaç türü arasında yarattığı dostluk ve dayanışma bir anlamda insanı büyüleyen efsanevi ve gizemli bir durum haline dönüşüverir birden… Bu ne sarsılmaz bir dostluk, bir aşk ve sevgidir ki; hiç bozulmadan asırlar boyu sürüyor ve bu günlere kadar gelebiliyor.

           Bazen ormanların kardeşliği, bir ütopya olarak özlemi duyulan özgürce ve kardeşçe bir yaşam için örnek alınır ve şiirlere konu edilir. Ünlü şairimiz Nazım Hikmet bir şiirinde ne diyordu?:”Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/Bir orman gibi kardeşçesine/Bu hasret bizim.”

          Tarihte, ‘Deniz kıyısındaki güneş bahçesini…’ ya da ‘Bereketli hilal’in bir parçasını ele geçirmek isteyen istilacı kavimler gibi, şimdi de turizm yatırımları uğruna bu toprakların üzerindeki doğal güzellikler yok edilmeye çalışılıyor. Milas’ta, doğal dengelerin ve yapıların korunmasını gözetmeyen yatırımlara dur demek ve buna izin vermemek gerekiyor. Bu konuda duyarlılıkları olan herkesi yardıma çağırıyoruz…

          Nevzat Çağlar Tüfekçi
           nctmilas@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder