Milas yüzyıllardır çamlarla zeytin ağaçlarının kardeşliğinden,
dostluğundan güzel örnekler sunar bu coğrafya üzerinde yaşayan insanlara… Zeytinle
çam ağacının bu dostluğu hiç bozulmamıştır bugüne kadar; doğal felaketlere,
kıyımlara ve yangınlara karşı hep yan yana olmuştur onlar. Yüzyıllar boyu süregelen bu dostluk ve dayanışma; edebiyatın çeşitli ürünlerinde de ölümsüzleştirilmiştir.
Milas’taki egemen bitki örtüsü; çam ağacının yeşili ile zeytin ağacının
gri rengidir. Bu iki renk türü; Milas dağlarının, bayırlarının ve ovalarının
rengidir sanki. Çamlarla zeytin ağaçlarının bu birlikteliği ipek bir halıya
benzer ve Milas’ın her tarafını kaplar. Bu durum Milas’ın bir doğallığıdır ve
Milas’a güzellik kazandıran, Milas’ta zenginlik yaratan iki doğal etkendir.
Çamlık ve zeytinlik alanlar çoğu yerde hep yan yana ve iç içedir. Milas’ın dağ yamaçlarında zeytinlik alanın
bittiği yerde çamlık alan başlar, çamlık alanın bittiği yerde ise zeytinlik
alan başlar. Bu iki ağaç türü; bu bölgede yaşayan insanlar için önemli bir
geçim kaynağıdır. Çamın kerestesi-odunu, zeytinin yağı ve danesi... Her ikisi
de istihdam(iş olanakları) yaratır. Her ikisinin varlığı; kimseye muhtaç
olmama, el-avuç açmama durumu yaratır. Yokluğu ise bir fakirlik/sıkıntı
belirtisidir. 2.167 km2 yüz ölçümlü Milas’ın % 60’ı ormanlarla, 80 bin
hektarlık ekilip-biçilebilir, ürün alınabilir kültür arazisinin 50 bin hektarı
da zeytin ağaçlarıyla kaplıdır. Belki de bir başka yerleşim bölgesinde var
olmayan bir özelliktir bu.
“İ.Ö. 3. Binlerde Sümerler, Batı Anadolulular’a, ‘Deniz kıyısındaki güneş
bahçesinde yaşayan insanlar’ der. Firavunlar zamanında da Mısırlılar,
Egeliler’e, ‘Denizin yüreğinde yaşayan insanlar’ der. ‘Bereketli Hilal’ olarak
adlandırılan Nil Deltası, Mezopotamya ve Anadolu’yu, özellikle de Ege
kıyılarını içine alan toprakları, tarih boyunca farklı kökenden onlarca kavim
vatan seçmiş veya sahip olmaya çalışmıştır. Bunun nedeni ise topraklarının
verimliliği, stratejik konumu ve güzel iklimidir. Mylasa, Karia’nın ilk
başkenti, Halikarnasos ise ikinci başkentidir.” (C. Canan Küçükeren, Ege’de Bir
Anadolu Uygarlığı Karia, Yayınlayan: Ekin Grubu)
Bu özellikleri nedeniyle tarihte sık sık istilaya
uğrayan Karya Bölgesinin halkı bu savaşlardan yorgun düşer ve her savaşta
binlerce evladını kaybeder. Bu istilacı güçlerin ilk yaptıkları şey de; Karya
halkını temel geçim kaynaklarından mahrum etmek, onların direnme gücünü kırmak
için zeytin ağaçlarını kökünden kesmek olurmuş. Milas’ın zeytinleri, halkı gibi
çok çile çekmiş ve çok acılar yaşamış tarihte.
Köy Enstitülü ve Milas’ın Ağaçlıhöyük Köyünde doğan Ozan Maksut Doğan
Milas halkının tarihte yaşadığı çileli ve savaşlarla geçen acı ve hüzün dolu
yıllarını “Milas Şiiri” başlıklı şiirinde şöyle anlatır:”Karyalı
gelinler ince belli/Keçi güdüp kıl eğirir/Günde on kez dolanıp dağları/Soğuk
sular içip/Oğlan doğurur/Dağlar dolanmakla bitmez/Oğlan savaşlara yetmez/Oy
Karyalı gelin/Söylemez mi dilin.”
Milas zeytinleriyle çamlarının kaderi/yazgısı ortaktır sanki. Yüzyıllar
boyu çamlar ve zeytinler birlikte göğüs germiş/direnmişlerdir kıyımlara,
yangınlara, insanların bitmek- tükenmek bilmeyen hırslarına, acımasız saldırılarına
karşı. Ama onlar kendilerine karşı yürütülen bu savaşta hiç yok olmadılar;
onlar her zaman kendilerini yenilemesini ve yeniden üretmesini bildiler.
İnsan çamlarla zeytin ağaçlarının bulunduğu
alanlarda bir gezintiye çıktığı zaman; ilginç görüntülerle karşılaşabiliyor.
Bazı yerde büyük bir çam ağacının altında, çam ağacının kol kanat gerdiği bir
veya birkaç zeytin ağacıyla karşılaşırsınız ya da yaşlıca, iri gövdeli bir
zeytin ağacının altında boy atmaya, dal budak salmaya çalışan bir veya birkaç
zeytin ağacıyla karşılaşırsınız. Bu görüntüler karşısında insan; doğal sürecin
gelişimi karşısında hayallere dalar, bu doğal sürecin iki ağaç türü arasında
yarattığı dostluk ve dayanışma bir anlamda insanı büyüleyen efsanevi ve gizemli
bir durum haline dönüşüverir birden… Bu ne sarsılmaz bir dostluk, bir aşk ve
sevgidir ki; hiç bozulmadan asırlar boyu sürüyor ve bu günlere kadar
gelebiliyor.
Bazen
ormanların kardeşliği, bir ütopya olarak özlemi duyulan özgürce ve kardeşçe bir
yaşam için örnek alınır ve şiirlere konu edilir. Ünlü şairimiz Nazım Hikmet bir
şiirinde ne diyordu?:”Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/Bir orman gibi
kardeşçesine/Bu hasret bizim.”
Tarihte, ‘Deniz
kıyısındaki güneş bahçesini…’ ya da ‘Bereketli hilal’in bir parçasını ele
geçirmek isteyen istilacı kavimler gibi, şimdi de turizm yatırımları uğruna bu
toprakların üzerindeki doğal güzellikler yok edilmeye çalışılıyor. Milas’ta,
doğal dengelerin ve yapıların korunmasını gözetmeyen yatırımlara dur demek ve buna
izin vermemek gerekiyor. Bu konuda duyarlılıkları olan herkesi yardıma
çağırıyoruz…
Nevzat Çağlar Tüfekçi
nctmilas@gmail.com
nctmilas@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder