6 Ekim 2016 Perşembe

NİNNO İBRAM(İBRAHİM ERBEY) / GÜLLÜK

79 yaşındayım. 1930 doğumlu. Ninno derler bana. Ninno demedikten sonra kimse tanımaz beni. Bizim ad da öyle kaldı. Söke’de bir İlgin Özbaş vardı. Bu bene iki dene tekne verdi; biri ufak, biri büyük. Adını Ninno yazcesing dedi, yazdık… Ninno, cavır ismi. Mesela Yorgi, Ninno, Dimitri, Papendreu gibi Yunan isimleri var. Herhalde ordan gelen bir isim. Bir şarkı vardı; Ninno yavrum Ninno diye…(Gülüyor) Milas’ta fen memuru, Kemal isimli biri vardı. O yazdı, Ninno ismini benim tekneye. Ninno değerli insandır ha… 24 ayar altındır o. Pırlantadır o… (Gülüyor, kendini tarif ediyor) Ben 4 dene olan(oğlan) yetiştirdim. Garagol kapısını bilmezler. Kimseye kötülükleri yoktur. Benim yetiştirdiklerim herkes tarafından sevilir. Kimseye saygısızlıkları yoktur. Otur dersem otururlar, kalk desem kalkarlar. Bana karşı gelmezler. Terbiyelidir benim çocuklar. Böle çocukların babası pırlanta olmaz, 24 ayar altın olmaz da ne olur? (Gülüyor, başındaki siyah deri şapkanın kalpağından tutuyor, yukarı doğru kaldırıyor.  Çevresine bakarak gülmeye devam ediyor)

Şuradaki teknelerin hepsi bizim. (Çay bahçesinin yanındaki demirli duran tekneleri gösteriyor. Orada 4 tekne yan yana sıralanmış. Birinde Ninno İbram yazıyor. Birinde Paşa Kızı Ayşe yazıyor.) Bunlardan başka 2 dene de 30’ar metrelik sac tekne var. (Bunları anlatırken biraz geriniyor, her halinden gururlandığı belli..)

Biz önce Bodrum’un Türkbükü’nde oturduk Orda okul yok o zaman. Gündoğan’da okul var. Biz beş sene o dağdan aşarak Gündoğan’a okula gittik geldik. Ayakkabı yok. İnce bir gömlek. Atlet zaten yok. Çorap yok. Ayakkabı yok ki çorap nasıl olsun?

Burada bi eniştemiz vardı bizim. Onun yanına geldik. Ondan sonra burada turktuk, kaldık… (Yazarın Notu: Yerli şivede, ‘Turkmak’; bir yere takılıp kalmak, bir yere sabitlenmek anlamında kullanılır)  Buraya gelince balıkçılık yapmaya başladık. Yapçek iş mi va başka. Fakiriz. Ekmeğimizi bi yerden çıkarcez. En golayı balıkçılık. Balıkçılıkla hayatımızı kazandık. Ne olur bu iki dağın arasında; pamuk olmaz, susam olmaz, domatis olmaz, sebze hiç olmaz… Sağımız dağ, solumuz dağ, önümüz deniz… Denizden başka bize ekmek vercek bi yer yok. Deniz bizim hem anamız hem bubamız…

Şimdi hayatımızdan memnunuz…(biraz geriye doğru kaykılıyor, bugünlerle o günleri kıyaslar gibi, bugünkü halinden memnunluğunu ifade etmeye çalışıyor)

Çocukların anasını ihtiyarlattım ben. Gül gibi baktım ben, çocuklarımın anasına. Evleneyim ben, iki dene daha garı bulem gelem diyom, müsaade etmeyo…Ellerin garılarını göryom, içim geçyo yavvv… Yeniden evlenesim gelyo… (Bunları söylerken, muzip muzip gülüyor. Şakacı bir tip olduğu her halinden belli)

Biz aç galdık, çıplak galdık. Ben on sene daldım, dalgıçlık yaptım. Bu iskelenin kazıklarını ben çaktım. Gış-gıyamet günü. İnerim dibe, bi-kaç çekiç vururum kazıklara, yukarı çıkar nefes alır, tekrar dalardım. Kendi nefesimle 20 kulaca kadar dalardım. 30 metrenin üstünde. Süngercilik yaptım. Dalıyorsun, ordaki süngeri koparıp kaçıyorsun yani yukarı çıkıyorsun. Hiç vurgun yemedim. Gündoğan’da 10 dene adam öldü, vurgun yiyip sakat kalanlar oldu bu süngercilik işinden… Adam dalıyor, süngeri koparamıyor, fazla kalıyor orda, fazla kalınca da vurgun yiyor…

1952’de asker oldum. 36 ay Bahriyeli olarak askerlik yaptıktan sonra 1955’de geldim askerden. Askerliğimi Yavuz gemisinde yaptım. 56’da buraya geldim. Benim 4 oğlanın dördü de bahriyeli oldu. Burada eniştem olduğu için daha önce gidik-gelyoduk. 56’da temelli galdım burada. Eniştemin adı Mehmet Şıray’dı. Şimdi rametli oldu.

Eskiden üstü tenteli kamyonlarla Milas’a gider gelirdik. Garı-gız-çoluk çocuk dolardık kamyonun kasasına. Şimdi herkesin altında bir araba. Her taraf vızır vızır araba. Kriz var diyorlar. Ne krizi kardeşim. Kriz olsa böle mi olur? Herkes de para var.
Sezayi doktordan başka doktor yoktu Milas’ta. Ağaçlıhöyük köyünde bir gadın doğum yapacakmış. Sezayi doktoru götürmek istiyorlar. Sezayi doktor, ben doğum doktoru değilim anlamam bundan dese de doktoru zorla köye götürüyorlar. Sezayi doktor gadının doğumunu yaptırıyor. Sonra onu Milas’a getiriyorlar tekrar.
Paşa kızı annem hastalandı. Aldık onu sandala. Türbükü’nden çıktık yola, küreklere asılarak. Sabah çıktık ordan, akşam buraya geldik. Bi zelzele bi zelzele(fırtına demek istiyor) battık çıktık, battık çıktık… 1956-1957 yılları olması lazım. Geceyi Güllük’te geçirdik. Sabaleyin at arabasının üzerinde Milas’a, Sezayi doktora götürdük annemi.

Benim annem paşa kızıdır. Dedem paşaymış. Çanakkale’de şehit olmuş. Babam öldükten sonra annem müracaat etti, dedemden şehit maaşı aldı. İyi bir paraydı o maaş. 10 sene maaş aldı annem. O öldükten sonra, teyzem aldı.

Buradan Bodrum’a yol yok. Gitmek çok zor. Nası gitçesing? Türkbükü’nden 4 saat süryodu yol. Demir çiftliğini geçyosung, tepeyi tırmanyosung, dağın tepesinden aşağı inyosung, boğazın içinden yayan gidyosung,… Atın, merkebin varsa, onunla gidyosung. Bi de Torba yolu vardır. Bodrum’a gidip gelmek bi ölümdü o zaman.

Körfezde kalkandan başka her balık vardır. Çupra, levrek, palamut, uskumru, sardalya, hamsi, dil balığı, lahos, trança, aklına ne gelirse… Trançayla Lahos en değerli balıktır. Buranın balıklarının lezzeti, deniz suyunun tuzluluğundan kaynaklanır. Buradan, Çeşmeye kadar git, tuz oranı aynıdır. Çeşmeyi geçtin mi hemen değişir.

 Ben şakacıyımdır. Buraya bi ağır ceza hakimi geldi bi gün. Sen kimsing,  “a………godumun deyusu“dedim ben. Bunu söylerken argolu söyledim. Belden aşağı konuştum. Adamın hoşuna gitmiş. Güldü. Baya olgun adammış. Başkası olsa belki kızardı. Ben bi daha geldiğimde, hanımı getireyim de onun yanında bana söve(sövüver) dedi. (Sövmek; küfretmek anlamında) Ben önüme geleni söverim. İnsanlar benim bu özelliğime alıştığından, hiç kızmazlar. Mahsus kendisine küfrettiren vardır bana. Benim küfür edişim onların hoşuna gider, kahkaha ile gülerler, hiç kızmazlar. Küfrettiklerim, para istesem, belki çıkarıp para vercekle üste.(Gülüyor)

Ben Kaymakam Yaşar Yaycı’yı tanırım. Onunla ahbap olduk. Şimdi Bursa’da vali muavini. O zaman şimdiki burada Kaymakam lojmanı yok. Benim evim vardı. Yazlık arıyo. Ailesiyle yazın burada kalmak için. Benim bi evim va, verem dedim. Ben evi ona verdim. Ben kendime onun yakınına kamıştan bir yer, çardak gibi bi şey yaptım. Yazın orda kalcem gari. Bigün benim kamıştan ev tutuşmaz mı. Yandı kül oldu. Kendimi zor attım dışarı. Nerdese ben de tutuşyodum. Yandı bizim bir kirli yatakla, bi kirli yorgan. Başımızdan böle bişe de geçti.(Gülüyor)

 Bi gün Kurmay Albay bi denizci çıktı geldi buraya. Beni soryo. Nese, onu getirdiler benim yanıma. Beni tanıdın mı dedi. Yoo dedim, nerden tanecem ben seni. Ben eski Milas Kaymakamı Yaşar Yaycı’nın oğluyum dedi. Buradan gittiklerinde ufecik çocuktu bu, şimdi gosgoca adam olmuş, bi de albay olmuş. Oturduk konuştuk gari. Bunlar Marmaris'e gelmişler, Kruvazörle… Babası Güllüğe gitçesing, orda Ninno dayın var, onu bulcesing, benim selamımı söylecesing demiş. Epey konuştuk onunla. Sona kalktıla gittile…

Bi gün bende silah var diye jandarmaya ihbar etmişler. Jandarmalar eve baskın yaptı. Silah benim belimde. Jandarmalar evi aramaya başladılar. İlk anda üzerimi aramak akıllarına gelmedi. Evi arıyorlar. Ben de bi telaş var emme belli etmiyom kimseye. Napem nedem diye düşünürken, belimdeki silahı çaktırmadan beni aramaya gelen jandarmaların başındaki çavuşa verdim. Aldı silahı, beline soktu. Çünkü onu önceden tanıyordum, onunla az mı hovardalık yaptık.(Gülüyor) Sona silahı bana geri verdi.

Kayınçının oğlunun düğünü vardı. Düğünden dönüyoruz gece. Bende silah var gene. Jandarmalar yolu kesmiş. Deyusun biri kaçmış da onu arıyorlarmış. Bütün yolları tutmuşlar. Ben jipin önündeyim. Arkada bayanlar var. Jandarma kapıyı açtı, amca silah va mı dedi. Yooo dedim ben, bende silah ne arasın… Silahı da çaktırmadan arkaya, bayanların olduğu yere atem derken, silah pattadak, öndeki koltuğun üstüne düşmez mi? Al başına belayı… Biz şimdi papazı yedik dedim kendi kendime.  Aldılar bizi içeri.

Bi komser geldi, Ninno kim dedi.  Benim dedim.  Karşısında put gibi duryom ben. Bi gardiyan Memet vardı. Orda bekçiymiş. Komser, bekçiye, ben gidiyom, Ninno dayına iyi bak dedi. Altına sandalye ver, çay demleyin kendisine, uykusu gelince altına iki tane battaniye verin, uyusun dedi. Onu rahat ettirin dedi. Tabi ben şaşırdım. Meğerse Avukat Abdurrahim Soykan, komsere telefon etmiş, benim ahbabımdır, iyi bakın diye. Bu olaydan 8 ay ceza aldım, hapiste yattım. Sabıkam çoktu. Aslında hiç bişey de yapmadım ben haaa! Hırsızlık yok, uğursuzluk yok.

Benim biraderim var burada. İsmi Ahmet Erbey. Burda bi düğün vardı.  Abemi dövüyorlar orda. Abemi dövenlerin bir kaçının gıçından bıçakladım.. Yandım anam dediler bunlar. Bundan ceza aldım. Ormandan yer açtım, 18 ay ondan yattım. Birinden üç sene. Oyun oynekduruz kavede bi gün, dört kişi. Orhan Kılıç’ın babası da var.   Oyunda lokum veryolar o zaman. Bi el yenildi bu. Ben lokum yemedim, para vermem diyo. Mızıkçılık yapıyo. Ben de yicesing, sen de para vercesing dedim. Yemedi, vermem diyo. Lokumu yicesing, yemecem derken ben gızdım; belimde bi toplu lagant silah vardı. Sen misin lokumu yemeyen, lagantı kafasına kafasına vurdum. Kafası parçalandı. Onu zor aldılar elimden. Ben böle bi insanım işte.. Bundan hapis yatmadım ben. Torpilim vardı. Benim bi asker arkadaşı vardı; İzmir Değirmendere’den. İsmi Hasan Kulaç. Onun abesi de Bodrum’da Jandarma Binbaşısı. Daha önceden tanıyordum kendisini. Benim çekmediğim çile mi galdı, la… Bende yalan yok. Bulamadım bi yalan, söylem sene… De gidi goca dünya de…

Mahmut Tuncer, burada, Ağlayan Gülmez isimli bir film çekti. Ben bu filmde rol aldım. O filmde ben kaptan oldum, patronla gavga yaptım. Aldım geldim motorun anahtarlarını önüne atvedim. Tamam, paydos dedim, işi bıraktım. Tabi bu rol icabı.(Gülüyor)

Bende şapka çok. Birini çıkar birini giy. Mesela bu adadan geldi. Laros’tan. Bizim 30 metrelik tekne, bir balık şirketine bağlı olarak çalışıyor. Genel müdürü Yahudi. Bi gün telefon ettim, nerdesin dedim. Laros’tayım dedi. Bana ordan şapka getir dedim, 6 dene getirmiş.  Onların yeri Kazıklı’nın açığında. Üretim bağlı yapıyorlar.

Ben saçlarımı, bıyıklarımı boyatırım. Ben yaşlı görünmek istemem. Gönlüm gençtir benim. Benim bu halimi gören bayanlar, “Çok güzel olmuşsun yavrum” diyorlar. Ninen bile diyor. Ah benim cicim diye sevyo beni. İşte böle bizim haller…(Gülüyor)

 Not: Bu röportaj Güllük kitabı için yapılmıştı. İbrahim Erbey o zaman sağdı. Şimdi aramızda değil.

Röportaj: Nevzat Çağlar Tüfekçi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder