Hekim ve siyasetçi olarak Milas'ta iz bırakan bir isimdir Dr. Sezai Nafiz Çomo. Eski siyasetçiler ve özellikle CHP'liler mücadeleciğini anlata anlata bitiremezler. O Arnavut doktor olarak bilinir. İşte O'nu tanıyanların ağzından Çomo.
xxx
TALAT AYAZ
Dr. Sezai Nafiz
Çomo, tam bir halk adamıydı. Gerek politikacı olarak, gerekse doktor olarak,
Milas’ın tüm köylerine en az 10’ar defa, 15’er defa at sırtında gitmiştir.
Milas’ı Çukurköy’den Kultak’a kadar çok iyi bilen bir insandır. Arnavutluk’tan
gelmiştir. Kral Zogo’ya karşı isyan ettiği için oradan kaçıyor, Türkiye’ye
geliyor. O zaman daha genç bunlar; 20-22 yaşlarında. O zaman Milas’ta ne doğru
dürüst doktor ne de bugünkü gibi hastane var. Bir Hükümet Tabipliği var. Dr.
Sezai aslında bir pratisyen hekim. Ama o bir Kadın Doğumcu, bir Dahiliyeci, bir
Cerrah gibi her konuda hastalarına müdahale ederdi. Biraz da kendisini
geliştirmişti. Çünkü o zaman burada branş doktorları yoktu.
Politikada uzun
süre CHP içinde yer aldı. Hep ilçe başkanlığı yaptı. CHP Genel Başkanıyla çok
iyi ilişkiler içinde olan birisiydi. Alçak gönüllü birisiydi Akarcalarla çok
büyük siyasi çekişmeleri oldu. Akarcalar, DP’liydi. DP kazandığı zaman onun
evinin, muayenehanesinin önünde davullar-zurnalar çaldırılırdı. O aldırış etmezdi. Hoşgörülüydü. Ama inatçı
birisiydi Pes etmezdi. Mücadele etmeyi çok severdi Demokrat Partililer onun
örgütçülüğünden, politikadaki inatçılığında çok çekinirlerdi. İhtilalci bir
ruha sahipti. Korkmazdı, cesurdu.
Ben kendisini
çok severim. Benim çocuklarımın doktoruydu. Milas’ta o zamanlar doktor yoktu.
Bakma sen şimdi, her taraf doktor. Eli öpülecek bir doktordu. Çok yardım
severdi. O zaman araç yok. Hastalarına at-eşek sırtında gider gelirdi. Onun
zamanında bir Servet (Akgün) doktor vardı. O da Arnavut’tu. Sezai doktorla
birlikte Arnavutluk’tan geldiler. Bir de Dr. Hilmi vardı. Daha sonra Abdülkadir
Çorbacı geldi. Sonra Dr. Macit(Özer) geldi. Sonra Yahudi Doktor Amato geldi.
Ben Çamköy’de
öğretmenlik yapıyorum. Benim 4 günlük bebeğim vardı. İsmi Erkan’dı. Bir baktım,
Ören tarafından at ile geliyor. Ben yolda bekliyordum. Kendisini durdurdum.
Çocuğumun hasta olduğunu söyledim kendisine. Hemen bizim ve geçti. Çocuğa
baktı. Çocuğa baktıktan sonra, iğne yaptı, hap verdi. Çantasında dolu iğne ve
haplarla, ilaçlarla giderdi. Gittiği yerdeki hastalara bakar, onlara derdine
çare olmaya çalışırdı. Ben tabi o zaman gencim, yeni evli sayılırım. Sezai
doktor bebeğimize baktıktan sonra, “doktor bey borcumuz ne?” dedim. Bunun
üzerine, “çocukları güzel okut!” dedi bana. Para almadı benden. “Çocukları
güzel okut” demesi çok anlamlıydı ve bu söz benim üzerimde çok önemli bir etki
yarattı. Mesleki yaşamım boyunca bu sözü hiç unutmadım ve çocuklara en iyi
şekilde eğitim vermeye çalıştım.
Hasta olduğu ve
çağrıldığı zaman, gece-gündüz, hangi saat olursa olsun kalkmamazlık yapmazdı.
Dayım Mehmet Emin Soydan’ın annesi benim ninem. Çok ağır hasta oldu. Doktor
çağırmak için, ben o zaman Çamköy’den buraya kadar yürüyerek geldim. Buraya
geldikten sonra bir cip tuttum ve Sezai Beyi köye götürdüm. Nineme gerekli
iğneleri yaptı, ilaçlarını verdi. Onu köyden uğurlarken, “Hayırlı yolculuklar”
dedim. Onu uğurlarken arabanın olduğu yer kalabalıktı. Orada tartışma gibi bir
şey vardı sanırım. Ortam biraz gergindi. Ben,”Hayırlı yolculuklar” deyince; o
bana, “burada hayırlı yolculuk denir mi?” dedi sert bir üslupla. “Şu
kalabalıktan, şu musibetten bir kurtulalım, ondan sonra hayırlı yolculuklar
dilersin” dedi. Çok değişik bir insandı.
Arnavutluk’tan
gelip, Milas’a çok büyük hizmetler veren kişidir. Halk için Milas’ın
zenginleriyle tek başına uğraşmıştır. Hayır işlerinde de çalışırdı. Halk
yararına herhangi bir şey mi yapılacak; zenginlerden para toplardı. Koparmasın
da bilirdi. İkna yeteneği çok güçlüydü.
Doktor olarak
tek hatası şuydu; hastayı illaki iyileştireceğim diye uğraşır, başka yere sevk
yapmazdı. Bundan dolayı ölen hastalar olmuştur.
Bir kişi olarak,
kendinizi başkalarına kabul ettirmek istiyorsanız, önce kendi hatalarınızı
kabul etmeli, bunları düzeltmeye çalışmalısınız derdi. Başkalarını
eleştirirken, siz de hatalarınızdan arınmış olmalısınız derdi.
1926 doğumluyum. 1946’da asker oldum. 48’de askerden geldim. 49’da CHP’ye
kaydımı yaptırdım. 49’da nişanlandım, 50’de evlendim. CHP’nin muhtelif
çalışmalarında bulundum, yönetiminde yer aldım. Başkan olmadım ama başkan
yardımcısı, yönetim kurulu üyesi oldum. Dr. Sezai Bey, o zaman bizim ilçe
başkanımızdı. O zaman Milas’ta 3 tane doktor vardı. Bunlar Dr. Sezai, Dr.
Servet ve Dr. Hilmi. Rahmetli Sezai Bey yıllarını bu partiye verdi. Doktora,
hadi sen belediye başkanı adayı ol desen kabul etmez, hadi sen Milletvekili
aday ol desen kabul etmez. Aslında aday olsa, belediye başkanı da olur,
milletvekili de. Mesleği açısından zaten daima halkla içiçe. Bir de çok güzel
konuşurdu, iyi bir hatipti. Gür bir sesi vardı. Hiçbir yere aday olmaz, ama ilçe başkanlığı
da bırakmazdı. İlçe başkanı olmak onun için en büyük mutluluktu herhalde. İlçe
başkanlığını çok severdi. O varken, ilçe başkanlığına başka aday da çıkmazdı. Belediye
başkanlığı için Milletvekilliği için o kadar ısrar ederiz; katiyen kabul
etmezdi.
Lafını hiç esirgemezdi. En son söyleyeceğini en başta söylerdi. Dobracı
birisiydi. Dobra dobra söylerdi. Buna bir örnek vereyim size. CHP’nin Ankara’da
Kurultayı var. Oraya gidiliyor. Kurultay’da ön sırada İsmet paşa oturuyor.
Sezai Çomo, geliyor İsmet paşa’nın yanına ve başlıyor konuşmaya:
-
Paşam paşam, bu sefer size oy vermedim.
İsmet Paşa, neden der gibi şöyle bir Çomo’ya bakıyor. Paşa Çomo’nun
samimiyetini, kendisine olan bağlılığını bilmektedir çünkü. Çomo, iyi bir
partilidir, mücadeleci bir insandır. İnönü bunu çok iyi bilmektedir.
-
Neden?
-
Mevkisine layık olmayan adamlara mevki verdiğin için!
-
Mesela…
-
Nihat Erim.
İnönü o zaman
şöyle diyor:
-
Denemek lazım, denemek lazım…
Daha sonra Sezai Çomo, 1963 kurultayında, İnönü’yle arasında geçen bu
diyalogu, yakın çevresindeki partililere, bizlere anlattı.
Sezai Bey’in doktorluğu halk arasında çok yaygın ise de bazı konularda
bilgi bakımından yeterli değildi. Bazı
hastaları ölüm vakasıyla karşılaşmıştır. Onları başka yere göndermezdi. İllaki
kendisi tedavi etmek isterdi. Kendisi uzman bir doktor olmadığı için bazı
konularda yetersiz kalıyordu. Doktor olarak tek hatası, tedavide ısrarcı
olmasıydı. Hatta annem bile bunlardan
birisidir.
Fakat iyi yanı nerde hasta var oraya giderdi. Nerde Ören’de, nerde
Çomakdağ’da. Hastalarına ulaşmak için hiç üşenmezdi. Oralara nasıl giderdi? Hep
atla… O zaman başka bir araç yok… Hasta yakını atı getiriyor, onun atıyla gidiyor.
Kendi atı yok tabii. Hiçbir zaman bıkmadan, usanmadan bu yerlere giderdi.
İnsanlar onu çok severdi.
Doktor, boğazına, sağlığına çok dikkat ederdi. Çok yemeklerinde bulundum.
Doktor, haşlanmış, yağsız tavukgöğsünden başka bir şey yemezdi. Çay olarak da,
şekersiz, ıhlamur veya sıcak su içerdi. Ben evinde rasgelmişimdir; sabah
kahvaltılarında, çökelek peynirin içine bal koyar, ekmeksiz onu yerdi. Sigara
içmezdi, sigara içene çok kızardı. Sağlığa çok önem verirdi. Etrafına hep öğüt
verirdi: “Aman yağlı yemeyin! Aman şunu yapmayın, aman bunu yapmayın” diye. Onun
iki kızı vardı; Yekta ve Berrin isimli. Sezai Çomo, DP milletvekili Muammer
Çavuşoğlu’nun bacanağıdır.
Hatta bir gün Sezai Bey, Çavuşoğlu’na demiş ki; “Bacanak, yavvv, iyiye
gitmiyorsunuz, bu gidiş iyi değil, gel sen bu işten, bu sevdadan vazgeç.”
Çavuşoğlu da ona şöyle demiş: “Dere geçerken at değiştirmek biraz zor. Bu
olanlara katiyen taraftar değilim. Ama devam edeceğim, devam etmek zorundayım.”
Ben ara sıra Sezai Bey’in muayenehanesine giderdim. Şimdiki Kızılay’ın
hafif karşısındaydı. Evi de muayenehanesinin üstündeydi. Baktım orda sarı
çizmeli, damalı ceketli birisi var. Ordaki kalabalığa muazzam bir konuşma
yapıyor. Ben de dinlemeye başladım. Bir hatip gibi konuşuyordu. Kim bu kişi
diye merak etmeye başladım. . Bir ara doktor dışarı çıktı. Doktora, “Amca
yavvv, kim bu diye?” sordum. “Bizim il başkanlığına adaylığını koyacak olan
Turan Şahin” dedi. “Bunlar ne yapıyor burada” dedim. “Onlar Çandır Köprüsünü
yapıyorlar” dedi. Çok güzel konuşma yapıyordu. Ben kendi kendime, “Bu kişi il
başkanlığını kazanır” dedim ben kendi kendime… Ve daha sonra Turan Şahin il
başkanlığını kazandı. O il kongresinde Kasım Gülek bir konuşma yaptı. Turan
Şahin de bir konuşma yaptı. Ben Sezai Çomo’yla sonuna kadar birlikte oldum. Ben
hep onun yönetimindeydim. Bir ara Şemsettin Günaltay geldi buraya. Yeni
sinemada bir kongremiz vardı. Kışlık yeni sinemada.
Yönetimdeki ve dışarıdaki bazı partililer olarak doktor amcaya karşı bir
oyun oynayalım dedik. Onu düşürelim de, onun başka bir başkan çıkaralım dedik. Bu
planı gizlice uygulamaya karar verdik. Haberi olsa buna izin vermez ve kimse de
ona karşı gelemezdi. Partililer olarak onun otoritesinden çekinirdik. İlçe
yönetimi biraz değişikliğe uğrasın diye, böyle bir şey yapalım dedik. Ben
bildim bileli ilçe başkanı oydu. Ben diyeyim 15, sen de 20 sene.
İlçe başkanı adayı olarak Avukat Abdurrahim Soykan’ı çıkardık. Bu, 70’li
yıllardan önceydi. Biz tuttuk, Abdurrahim Soykanı aday yaptık. Dr. Sezai de,
muayenehanesinde, ameliyatta. Sezai Bey’in aklından karşısına rakip çıkacağı
hiç geçmiyor. Belki de bunun için rahat davranıyor. Biz de onun orada
olmayışını fırsat bilerek, onu devireceğiz…
Doktor, bu durumu nasıl duyduysa duymuş; hastasını ameliyat masasında
bırakarak, üstünde kanlı ameliyat elbisesiyle hışım ve öfkeyle bir geliyor ki,
orada durmak ne mümkün. Ben, “Kaçın, şimdi bu bizim iflahımızı keser” dedim Biz
hepimiz, onun hışmına, gazabına uğramamak için bir kenara saklandık. Karşısına
çıkmaya cesaret edemiyoruz, korkuyoruz kendisinden. Öfkelendiği zaman çok sert
olurdu doktor; o haliyle ağzına geleni söylerdi. İnsanı lafıyla döverdi.
Hışımla kongre salonuna girdi, açtı ağzını yumdu gözünü ve kendisini
devirmek isteyenlere ağzına geleni söyledi. Kim yaptı bunu, kim düşündü bunu
diye bağırıyordu. Konuşurken gözlerinden öfke ve kıvılcımlar saçılıyordu. Bizi
berbat etti. O kongrede Abdurrahim soykan kazandı ama daha sonraki kongrede
gene o kazandı. Abdurrahim Soykan’ın
kazandığı zaman, yönetimde ben vardım, Hasan Fehmi İlter vardı, Osman Özer,
Muhittin Görgen, Hasan Küçükyavaş, Hasan Özkan, Hasan Erdoğan.
Bizim zamanımızdaki seçimlerde her parti kendi oy pusularını bastırır ve
seçmenler dağıtırdı. Oy pusulalarını biri dağıtır, arkadan öbürü diğerininkini
toplar, kendi oy pusulalarını dağıtırdı. CHP’liler dağıtır, arkadan DP’liler
onları toplar kendi oy pusulalarını dağıtırdı. DP’liler dağıtır, CHP’liler
onları toplar, kendi oy pusulalarını dağıtırlardı. Bu şekilde bir kovalamaca,
köşe kapmaca yaşanırdı. Seçim dönemleri çok gergin, çekişmeli ve kavgalı
geçerdi. Sezai Çomo da, oy pusulalarının dağıtılması ve toplanması sırasında en
önde olurdu. Kendisinden daha genç olanlara göre daha hareketli ve çevik bir
insandı. Yorulmak nedir bilmezdi. Döğüş, kavga, gürültü… Bizim Fedailer; Simoğlu
Orhan, Kör(Kürt) Sabri, Destici Nazmi(Onu daha sonra öldürdüler). DP zamanında
bizim seçim kazanmamız mümkün değil. Ha bi daha ki sefer, ha bi dahaki sefere
diyerek; hiçbir zaman çalışmayı elden bırakmadık. Çalışmaktan vazgeçmedik. Neler
çektik, nelerrrr!..
Sezai Bey, kabak başlı, orta boyda, biraz topluca birisiydi. Derince’de
büyük bir zeytinliği vardı. Yılda 10 ton zeytinyağı yapardı. Daha sonra kızları
sattı onu.
Ben 33 sene evvel, 1976 yılında THK Milas Şubesi başkanı oldum. THK
başkanı oluncaya kadar aktif siyasetin içinde oldum hep. THK başkanı olunca
siyasetle olan ilişkimi kestim.
1960 ihtilalinde ben Çiftçi Mallarını Koruma birliğinin başına
getirildim. Daha sonra Belediye meclisinde bulundum. Sonra Ticaret Odası
Başkanlığına geldim.
1970’den sonra öldü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder