Bazı şeyler almak için, mimarisiyle Orta Avrupa evlerini andıran ve Macar evleri olarak bilinen dizi evlerin yanındaki büyük markete girdim. Alacaklarımı, aldım. Çıkıştaki kasalardan birindeyim.
Diğer kasada ise anne ile 6-7 yaşlarında kızı vardı. Aldıklarını kasiyer kızın önüne
koydular. Küçük kız, kendisi için çikolata gibi çok sayıda tatlı yiyecekler
seçmişti. Her çeşitten 2’şer-3’er tane almıştı. Kasiyer kız, bunları barkod
makinesine okutacağı sırada, anne ile kızı tartışmaya başladı:
Anne: “Bu çikolata olmaz,
bunlar çok. Hem bunlar sana zararlı!”
Kız nazlanmaya başladı;
dudaklarını büzdü, yüzünü astı, boynunu büktü, kollarını göğsünde kenetledi;
-
“Anneee yaaa!”
Anne kızının boyun
bükmesine, üzülmesine dayanamadı.
-
“Hadi madem bir tane olsun.”
Sıra başkasına geldi,
anne yine olmaz dedi. Kız yine boynunu büktü, yüzünü astı, dudaklarını büzdü.
Anne kızının üzülmesine yine dayanamadı.
-
“Hadi madem ondan da bir tane olsun,”
dedi, kızını üzmemek için.
Küçük kızın
seçtiklerinin hepsinde bu diyaloglar yaşandı, anne ile kızı arasında.
Küçük kız marketten
alışveriş sepetine doldurduklarının hepsini annesine aldıramamıştı ama az da
olsa hoşuna gidenlerden birer tanesi alınmıştı. Bu market ziyaretinden kârlıydı.
Aldıklarını, poşetlere
koydular. Küçük kız marketten neşe içinde çıktı. Yüzü gülüyordu. Ellerinde
alışveriş poşetleri, yan yana yürürlerken, annesine bakarak şöyle dedi;
-
“Bu çocuklar da çok oluyor, yaniii!”
Anne, kızına
gülümseyerek baktı, bir şey demedi.
İçinden, “Seni gidi
küçük cadı, seni!” diye geçirdi.
Kasiyer kız, küçük
kızın bu söylediklerini duymuştu. Gülümseyerek şöyle dedi:
-
“Şimdiki çocuklar başka, canım!”
Kız, oyun oynar gibi hopluyor
zıplıyor; eteklerini savurarak, neşe içinde annesinin yanında, şehrin 'süs yolu' olarak bilinen bulvarına doğru yürüyordu…
Nevzat Çağlar Tüfekçi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder