Milas
kent merkezinde, Hisarbaşı Mahallesinde Uzunyuva’nın hemen dibinde, filmlere ve
romanlara konu olabilecek bir kaçak kazının varlığının ortaya çıkarılması;
Milas’ın tarih ve kültür açısından önemini bir kez daha ortaya koydu. Çok
profesyonelce tezgâhlanan(önce mezarın üstündeki gecekondu misali ev çok yüksek
fiyatla satın alınıyor, sonra müştemilatının tabanından oda mezarın bulunduğu
yere 12 metrelik bir delik açılıyor, oda mezara girmek için de tavanından 1.80
metre kalınlığındaki mermer, karot mermer delicilerle delinerek 80 cm. çaplı
bir delik açılıyor ve oda mezara giriliyor. Tam Hekatomnos’un lahitinin üzerine
iniliyor. Tüm bunlar ise bir yıllık bir süreçte oluyor) bu kaçak kazı
olgusunun; tarihi mirasın daha fazla zarar görmeden ve tarihe ışık tutacak
buluntuların daha fazla talan edilmeden, ortaya çıkarılmasından dolayı
memnuniyetimi belirtmek istiyorum. İyi ki bu konuda daha fazla geç kalınmadı…
(Ben, bu kaçak kazının haberini yaptığı ve tarihin daha fazla talan edilmesinin
önüne geçilmesini sağladığı için; bu haberinden dolayı yerel Doğuş Gazetesini
kutluyor ve teşekkür ediyorum. Başarılı habercilik, takdir edilmelidir.)
Hekatamnos
ile ilgili kısa bir bilgi aktarmak istiyorum: “MÖ 6 yy’ın ortalarından itibaren
bölgeye Perslerin egemen olmasıyla diğer kentler gibi Mylasa da merkezden
atanan tiranlar(satrap-vali)tarafından yönetilmeye başlanıldı. MÖ 500’de
Miletos tiranı Aristogoras komutasında Naksos adasına doğru yol alan Pers
donanmasında gemi kaptanlığı görevini de yapan İbanollis oğlu Oliatos’u Mylasa
tiranı olarak görmekteyiz. Mylasa, MÖ 5. yy’da Ionia ihtilaline ve Pers
savaşlarına katılır. İhtilalin bastırılmasıyla tekrar Perslerin egemenliği
altına girer, Mylasa. MÖ 446’da bu hegemonyadan kurtulur. MÖ 450-440 yılları
arasında Attika Delos Deniz Birliğine üye olmuştur. Birliğe yılda bir talent
civarında haraç ödemesi, Mylasa’nın o dönemdeki önemini göstermektedir. Mylasa
ile birlikte çevre kentleri MÖ 440’da birlikten çıkarıldılar.
Bunun üzerine İç Karya yeniden Perslerin
denetimi altına girerken Mylasa MÖ 360 yılına kadar satraplığın merkezi
olmuştur. Satrap olarak ta, Mylasalı soylu bir aileye mensup Hyssaldomos
atanmıştır. Hyssaldomos’un yerine satrap olan oğlu Hekatamnos MÖ 395-377 yılları
arasında hüküm sürmüş ve kendi adına, ön yüzünde Mylasa’nın baştanrısı Zeus
Labrandos, arka yüzünde bir aslan betimlemesi olan gümüş sikkeler bastırmıştır.
Hekatamnos’tan sonra satrap olan Mausolos Mylasa’ya pek çok olumlu
değişiklikler getirmiştir. Bunların başında imar faaliyetleri yer alır.(Kaynak:
Uygarlıkların Başkenti Mylasa ve Çevresi, Abuzer Kızıl, Milas Belediyesi ve
MİÇEV yayını, 2002)
Hekatamnos’un
MÖ 395’de ölümünden sonra Karya satrabı olan oğlu Mausolos tarafından, şu anda
yerin altında olan ve en kısa sürede gün ışığına çıkarılmayı bekleyen oda mezar
ve lahiti yaptırılmıştır. Yetkililerin de açıkladığı gibi, soygunculardan
geride kalan bu eserlerin ortaya çıkarılması ve bilgilerinin açıklanması;
tarihe ışık tutacak, Milas’ın daha da önem kazanmasını sağlayacaktır. Bölgede,
kazılar başlatılmıştır. Yetkililer, bu anıt mezarın, Karya bölgesine ait son
yüzyılın en önemli arkeolojik buluntularından birisi olduğunu ifade ediyorlar. (2009
yılından itibaren, bu mezarın bulunduğu bölgede, Milas Belediyesi tarafından
hazırlanılan, Tabakhane Caddesi ve Hisarbaşı Sokak çevresini kapsayan
restorasyon ve sokak sağlıklaştırma projesinin, Muğla Valiliğine sunulduğunu da
burada belirtmeliyim)
Hekatomnos’un
mezar anıtının keşfedilmesi, dikkatlerin Milas’a yönelmesini sağlamıştır.
Mezarın altında bulunduğu Uzunyuva çevresinde kazı yapılması ve mezarla ilgili
yapıların ortaya çıkarılması; Milas’taki tarihi ve kültürel mirasın sistemli
bir şekilde korunması için önemli bir fırsat doğuracaktır. Milas’ın sahip
olduğu tarihi ve kültürel değerlerle birlikte; tarih ve kültür turizmi
açısından Milas’ın, pilot bölge haline getirilmesi için çalışmalar
yapılmalıdır.
Kültür
ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin bu olaydan sonra Milas’a Arkeoloji Müzesinin
yapılacağını söylemeleri, sevindirici bir gelişmedir. Bu konuda, Milas Müzesi Müdürü Erol Özen’in geçmişte
önemli girişimleri ve çalışmaları olmuştu. Bu konuda, 25.01.2008 tarihli Önder
gazetesinde, 31.01.2008 tarihli Yakamoz Gazetesinde ve 27.01.2008 tarihli
Radikal İki’de Milas’ta “Zeytin ve Zeytinyağı Müzesi” kurulmasıyla ilgili
yazılarımda bu konuyu da dile getirmiştim. Milas’ta Arkeoloji Müzesinin
kurulması kadar Zeytin ve Zeytinyağı Müzesi(Sanayi Müzesi)’nin kurulması da bir
ihtiyaçtır. Bunun çalışmaları daha önce başlatılmıştı… Bu çalışma, Arkeoloji
Müzesiyle birlikte değerlendirilmeli ve gerçekleştirilmelidir.
Milas’ın
sahip olduğu değerler; Gümüşkesen Anıtıyla, Hekatamnos’un mezarıyla, Su
Kemerleriyle, Beçin Kalesiyle, Baltalı Kapısıyla, 27 ören yeriyle, Selçuklu-Menteşe
Beyliği ve Osmanlı dönemi eserleriyle, yakın tarihin cumbalı ahşap evleriyle,
anıt ağaçları ve sarnıçlarıyla ve diğer her türlü kültürel mirasıyla bir bütün
olarak değerlendirilmelidir. Milas’ın kültürel kimliği; bu kültür ve tarihi
değerlerinin bir proje kapsamında bütün olarak değerlendirilmesini gerektiriyor.
Milas sahip olduğu bu değerleriyle, sanki bir Açıkhava müzesi gibidir. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milas’ta bulunan
tüm tarih, kültür ve çevre değerlerinin hepsini, onları koruyan ve yaşatan bir
proje kapsamında sahip çıkmalı, bu eserlerin gelecek kuşaklara miras
bırakılması ve insanlığın yararına sunulması sağlanılmalıdır.
Milas,
sahip olduğu tarih ve kültür değerlerinin çeşitliliği ve zenginliği ile
UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası” listesine girmeyi hak eden bir kenttir.
Milas’ın bu zenginliklerinin tarih talancıları tarafından daha fazla zarar
görmemesi ve çalınmaması için bir bütünlük çerçevesi içinde korunması
sağlanılmalıdır…
Nevzat
Çağlar Tüfekçi
nevzatcaglartufekci@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder