12 Ekim 2016 Çarşamba

2400 YILLIK SIR VE MİLAS’IN ÖNEMİ


Milas kent merkezinde, Hisarbaşı Mahallesinde Uzunyuva’nın hemen dibinde, filmlere ve romanlara konu olabilecek bir kaçak kazının varlığının ortaya çıkarılması; Milas’ın tarih ve kültür açısından önemini bir kez daha ortaya koydu. Çok profesyonelce tezgâhlanan(önce mezarın üstündeki gecekondu misali ev çok yüksek fiyatla satın alınıyor, sonra müştemilatının tabanından oda mezarın bulunduğu yere 12 metrelik bir delik açılıyor, oda mezara girmek için de tavanından 1.80 metre kalınlığındaki mermer, karot mermer delicilerle delinerek 80 cm. çaplı bir delik açılıyor ve oda mezara giriliyor. Tam Hekatomnos’un lahitinin üzerine iniliyor. Tüm bunlar ise bir yıllık bir süreçte oluyor) bu kaçak kazı olgusunun; tarihi mirasın daha fazla zarar görmeden ve tarihe ışık tutacak buluntuların daha fazla talan edilmeden, ortaya çıkarılmasından dolayı memnuniyetimi belirtmek istiyorum. İyi ki bu konuda daha fazla geç kalınmadı… (Ben, bu kaçak kazının haberini yaptığı ve tarihin daha fazla talan edilmesinin önüne geçilmesini sağladığı için; bu haberinden dolayı yerel Doğuş Gazetesini kutluyor ve teşekkür ediyorum. Başarılı habercilik, takdir edilmelidir.)

Hekatamnos ile ilgili kısa bir bilgi aktarmak istiyorum: “MÖ 6 yy’ın ortalarından itibaren bölgeye Perslerin egemen olmasıyla diğer kentler gibi Mylasa da merkezden atanan tiranlar(satrap-vali)tarafından yönetilmeye başlanıldı. MÖ 500’de Miletos tiranı Aristogoras komutasında Naksos adasına doğru yol alan Pers donanmasında gemi kaptanlığı görevini de yapan İbanollis oğlu Oliatos’u Mylasa tiranı olarak görmekteyiz. Mylasa, MÖ 5. yy’da Ionia ihtilaline ve Pers savaşlarına katılır. İhtilalin bastırılmasıyla tekrar Perslerin egemenliği altına girer, Mylasa. MÖ 446’da bu hegemonyadan kurtulur. MÖ 450-440 yılları arasında Attika Delos Deniz Birliğine üye olmuştur. Birliğe yılda bir talent civarında haraç ödemesi, Mylasa’nın o dönemdeki önemini göstermektedir. Mylasa ile birlikte çevre kentleri MÖ 440’da birlikten çıkarıldılar.

  Bunun üzerine İç Karya yeniden Perslerin denetimi altına girerken Mylasa MÖ 360 yılına kadar satraplığın merkezi olmuştur. Satrap olarak ta, Mylasalı soylu bir aileye mensup Hyssaldomos atanmıştır. Hyssaldomos’un yerine satrap olan oğlu Hekatamnos MÖ 395-377 yılları arasında hüküm sürmüş ve kendi adına, ön yüzünde Mylasa’nın baştanrısı Zeus Labrandos, arka yüzünde bir aslan betimlemesi olan gümüş sikkeler bastırmıştır. Hekatamnos’tan sonra satrap olan Mausolos Mylasa’ya pek çok olumlu değişiklikler getirmiştir. Bunların başında imar faaliyetleri yer alır.(Kaynak: Uygarlıkların Başkenti Mylasa ve Çevresi, Abuzer Kızıl, Milas Belediyesi ve MİÇEV yayını, 2002)

Hekatamnos’un MÖ 395’de ölümünden sonra Karya satrabı olan oğlu Mausolos tarafından, şu anda yerin altında olan ve en kısa sürede gün ışığına çıkarılmayı bekleyen oda mezar ve lahiti yaptırılmıştır. Yetkililerin de açıkladığı gibi, soygunculardan geride kalan bu eserlerin ortaya çıkarılması ve bilgilerinin açıklanması; tarihe ışık tutacak, Milas’ın daha da önem kazanmasını sağlayacaktır. Bölgede, kazılar başlatılmıştır. Yetkililer, bu anıt mezarın, Karya bölgesine ait son yüzyılın en önemli arkeolojik buluntularından birisi olduğunu ifade ediyorlar. (2009 yılından itibaren, bu mezarın bulunduğu bölgede, Milas Belediyesi tarafından hazırlanılan, Tabakhane Caddesi ve Hisarbaşı Sokak çevresini kapsayan restorasyon ve sokak sağlıklaştırma projesinin, Muğla Valiliğine sunulduğunu da burada belirtmeliyim)

Hekatomnos’un mezar anıtının keşfedilmesi, dikkatlerin Milas’a yönelmesini sağlamıştır. Mezarın altında bulunduğu Uzunyuva çevresinde kazı yapılması ve mezarla ilgili yapıların ortaya çıkarılması; Milas’taki tarihi ve kültürel mirasın sistemli bir şekilde korunması için önemli bir fırsat doğuracaktır. Milas’ın sahip olduğu tarihi ve kültürel değerlerle birlikte; tarih ve kültür turizmi açısından Milas’ın, pilot bölge haline getirilmesi için çalışmalar yapılmalıdır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin bu olaydan sonra Milas’a Arkeoloji Müzesinin yapılacağını söylemeleri, sevindirici bir gelişmedir.  Bu konuda, Milas Müzesi Müdürü Erol Özen’in geçmişte önemli girişimleri ve çalışmaları olmuştu. Bu konuda, 25.01.2008 tarihli Önder gazetesinde, 31.01.2008 tarihli Yakamoz Gazetesinde ve 27.01.2008 tarihli Radikal İki’de Milas’ta “Zeytin ve Zeytinyağı Müzesi” kurulmasıyla ilgili yazılarımda bu konuyu da dile getirmiştim. Milas’ta Arkeoloji Müzesinin kurulması kadar Zeytin ve Zeytinyağı Müzesi(Sanayi Müzesi)’nin kurulması da bir ihtiyaçtır. Bunun çalışmaları daha önce başlatılmıştı… Bu çalışma, Arkeoloji Müzesiyle birlikte değerlendirilmeli ve gerçekleştirilmelidir.

Milas’ın sahip olduğu değerler; Gümüşkesen Anıtıyla, Hekatamnos’un mezarıyla, Su Kemerleriyle, Beçin Kalesiyle, Baltalı Kapısıyla, 27 ören yeriyle, Selçuklu-Menteşe Beyliği ve Osmanlı dönemi eserleriyle, yakın tarihin cumbalı ahşap evleriyle, anıt ağaçları ve sarnıçlarıyla ve diğer her türlü kültürel mirasıyla bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Milas’ın kültürel kimliği; bu kültür ve tarihi değerlerinin bir proje kapsamında bütün olarak değerlendirilmesini gerektiriyor. Milas sahip olduğu bu değerleriyle, sanki bir Açıkhava müzesi gibidir.  Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milas’ta bulunan tüm tarih, kültür ve çevre değerlerinin hepsini, onları koruyan ve yaşatan bir proje kapsamında sahip çıkmalı, bu eserlerin gelecek kuşaklara miras bırakılması ve insanlığın yararına sunulması sağlanılmalıdır.

Milas, sahip olduğu tarih ve kültür değerlerinin çeşitliliği ve zenginliği ile UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası” listesine girmeyi hak eden bir kenttir. Milas’ın bu zenginliklerinin tarih talancıları tarafından daha fazla zarar görmemesi ve çalınmaması için bir bütünlük çerçevesi içinde korunması sağlanılmalıdır…

Nevzat Çağlar Tüfekçi

nevzatcaglartufekci@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder