6 Ekim 2016 Perşembe

DELİ MEMET

Memet kimdir, nerelidir kimse bilmez. Onun elinde bazen dümbelek olur, dümbeliği bulamazsa boş bir teneke kutu olur; onları çalarak Milas’ın cadde ve sokaklarında dolaşır, o. Zayıf, ince bir yapısı vardır Memet’in. Ayakta lastik ayakkabı, eski-tüskü pantolonunun paçaları çoraplarının içine sokulmuş, hafif kamburlaşmış haliyle Memet, habire Milas’ın cadde ve sokaklarını dolaşır durur.  Yorulmak bilmezdi o. Dümbelek, dümbelek yoksa boş bir teneke kutu, onun çalgısıdır daima. Memet, bu yaptığından büyük zevk alırdı. Dolaş ha dolaş… Milas’ın sokak ve caddeleri, Memet’in dümbelek veya teneke sesiyle yankılanırdı. Herkes Deli Memet derdi ona. Gerçek adı Memet midir, değil midir, kimse onu da bilmez…

Memet, elindekini çalarken kendisinden geçer. Bazen caddede yürürken, arkasındaki arabalara aldırmadan yolun ortasında durur, o anda kendisini izleyenlere gösteri sunar. Arabaların korna seslerine hiç aldırış etmez. Çünkü o anda kendisinden geçmiş bir solo program yapmaktadır. Memet’in arkasındaki arabaları aldırış etmemesi, trafiğin tıkanması üzerine, birileri Memet’in yanına yaklaşır, kolundan tutarak, onu kenara çeker… O anda Memet’in yüzünde hafif bir tebessüm belirir. Bu tebessüm, belki yaptığı işin onda yarattığı bir mutluktur, belki de arkasına arabaları nasıl dizdiğinin muzipliğidir… Bunu anlamak pek mümkün olmaz.

Memet’in yaşı pek anlaşılmaz. O, bakımsızlıktan, iyi beslenememekten dolayı belki daha yaşlı görünüyor. Memet yolda elindeki dümbelek veya tenekeyi çalarken ağzından sigara hiç düşmez. O çalarken sigarayı unutur, ağzında sigara, o çalmasına devam eder. Sigara onun ağzında kendi kendine tükenir gider.  Bazen sigara yerine Memet’in ağzında kuru ekmek vardır. O hem ekmeğini ısırır hem de çalmasına devam eder. Memet, Milas cadde ve sokaklarının bir simgesidir adeta. O çalarken kendisinden geçer, kendisine laf atanları hiç duymaz. Çalarken, Memet’in her vuruşunda, ağzından, “Ho, ho, ho…” diye sesler çıkar. Memet kimseyle diyalog kurmaz, kimseyle konuşmaz. Kendisiyle diyalog kurmak isteyenlere karşı boş boş bakar. Kendisiyle konuşulmasından, ilgilenilmesinden memnundur Memet ama o kimseyle konuşmaz veya konuşamaz… Söylenenleri anlar mı o da bilinmez. Memet’in konuştuğuna kimse tanık olmamıştır.

Bazen onun arkasından bir çocuk ordusu olur. O önde çocuklar arkada; caddede gösteri yapan bir bando takımının şefi gibidir Memet o sırada. Arkasından bir topluluğun yürümesi Memet’in hoşuna gider. Çocukların kendisine sataşmasından o hiç rahatsız olmaz. O çalar, çocuklar arkasından yürür. Çocuklar bir süre sonra onu takip etmekten vazgeçer, o ise yoluna devam eder. Memet çaldıkça çalar, çaldıkça coşar, ne zaman yorulursa veya akşam ne zaman olursa o zaman bırakır. Memet nerede yatar, nerede kalır bilinmez. Memet hasta olur mu, anası-babası var mıdır, Memet’i tanıyanlar bunu da bilmez. Memet, onlar için bu âlemde, dümbeleği ile özdeşleşen tek başına bir insandır sanki.

Memet, bir ara ortadan kayboldu. Onun varlığına, onun caddede gösteri yapmasına alışkın olanlar, Memet’in birden kayboluvermesine anlam veremediler. Herkes onu merak etmeye başlamıştı. Milas cadde ve sokakları, onun çalgısının sesine, Memet’in çalarken, “ho, ho, ho…” diye çıkardığı o anlaşılmaz seslere alışmıştı. Sokakların, caddelerin birden sessizliğe gömülmesi yadırganır olmuştu. Milaslılar için doğal olan Memet’in kendisi ve çalgısının sesiydi. Sokakların ve caddelerin onsuz oluşu düşünülemezdi.

Memet’in uzun süre ortadan kaybolması, Milas’ta bir söylentiye yol açtı. Herkes birbirine aynı şeyi soruyordu. Mahalle arasında oturan kadınlar birbirine aynı şeyi anlatıyordu. “Duydun mu, Memet neden yokmuş? Memet su deposuna düşmüş. Cesedini su deposundan çıkarmışlar.” Bu söylenti bir anda Milas’ın her tarafına yayıldı. Hiç kimse, çeşmesinden su içmez oldu. Bulaşıklarını bile çeşme suyuyla yıkamadı hiç kimse. Çeşmeden akan suya tiksintiyle bakmaya başladı insanlar. Belediye böyle birşeyin olmadığını, bunun gerçek dışı olduğunu, bir söylenti olduğunu açıklasa da kimse bu açıklamalara inanmadı. Caddede yürürken karşılaşanlar, birbirine selam vermeden, “Duydun mu ‘Deli Memet’ su deposuna kaçmış” diyordu. Mahallede, sokak aralarında kapı önüne oturmuş akşamüzeri sohbetleri yapan kadınların, birbirlerine ilk sözü, “duydun mu ‘Deli Memet’ su deposuna düşmüş” oluyordu. Milas, uzun süre bu dedikoduyla çalkalandı. Memet’in organ mafyası tarafından kaçırıldığını da söyleyenler oldu ama herkes Memet’in su deposuna kaçmış olması söylentilerine inandı. Memet’in yok olduğu süre içinde, birçok kişi çeşmesinden su içmedi. Ellerini çeşmeden akan suyla yıkamaktan bile kaçındılar. Labranda damacana su satışları patladı. Bayiler damacana su yetiştiremez oldu.

Uzun bir aradan sonra bir gün Memet’in sesi duyuldu bir caddede. “Ho, ho, ho…” diye sesler çıkararak, avuç içiyle tenekeye vurarak, o eski gösterilerine devam ediyordu, Memet.  Arada bir duruyor, dizlerini hafif kırarak, kamburlaşan belini doğrultarak ve yüzüne hafif bir gülümseme kondurarak, “hepinizi nasıl da işlettim” der gibi muzip muzip çevresine bakınıyordu. Memet’in ortaya çıkması, herkese derin bir “ohhh!” çektirmişti.

Memet, her zamanki gösterilerine devam etti Milas’ın cadde ve sokaklarında. İnsanlar eskiden olduğu gibi çeşmelerinin suyunu kullanmaya başladı. Damacana su satışları eski haline döndü.  Memet’in ortaya çıkışıyla Milas’ta yaşam normale dönmüştü… Hem söylenti sona ermiş hem de Memet’in solo gösterileri tekrar başlamıştı…


Nevzat Çağlar Tüfekçi

1 yorum:

  1. Herkesin gördügü ama farkında olmadığı Memed'i çok güzel anlatmışsın.Bu yazıyı okuyanlar, artık Memed'in yaşadığının farkına varacak.Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil