14 Ekim 2016 Cuma

MİLAS'TAN DAVET VAR! ( Bu davet her zaman vardı ve hep geçerli... NÇT)


Milas'tan davet var
Tarihi, evleri ve halısıyla ünlü Milas, turizmde Bodrum'un gölgesinde kalmak istemiyor.
Uygarlıkların buluşma noktası Milas, Karya'ya ve Menteşe Beyliği'ne başkentlik yaptı. Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı derin izler bıraktı. Tarihi, halısı, eğitimli ve modern insanlarıyla turizmde artık Bodrum'un gölgesinde kalmak istemiyor.


Radikal, 29/09/2003
Celal Başlangıç
Gündüzün 'Bafa mavisi', gece ay ışığında gümüş bir tepsiye dönüşmüştü. Kıyısından geçenleri kiremitte kefalle keçi peyniri yemeye çağırıyordu Bafa Gölü. Zeytin ağaçlarının gökyüzüne bakan yaprakları mehtabın parlaklığını giyinmişti.
Ege topraklarından yalnız üzüm, incir, zeytin değil, geçmiş uygarlıklar, mitolojik öyküleri de fışkırır. İnsan ne zaman gece Bafa'nın kıyısından geçse karşıdaki Latmos yani Beşparmak Dağları'nın insanlara binlerce yıldır yaptığı tanıklığını anımsar. Latmos'un eteklerindeki Herakleia kenti Anadolu'da Hıristiyanlığın erken girdiği yerlerden biridir. Putperest Roma baskısından kurtulmak için Latmos'un doruklarına sığınmıştır
Herakleia'nın insanları.

Bafa'yı gümüş tepsiye dönüştüren ay ışığı aslında bir aşkın suya yansıyan yüzüdür. Latmos'taki çoban Endymion ile Ay tanrıçası Selene'nin aşkları binlerce yıldır anlatılmıştır. 

Issız Latmos Dağları'nda gündüzleri nağmesi kayadan kayaya yayılan kavalını üflerken, geceleri buram buram kekik ve ıhlamur kokan otların arasında uyurken çoban Endymion'u yalnızca Ay tanrıçası Selene görür. Endymion'un erkek güzelliğine âşık olmuştur Selene. Anlatılan o ki çoban ile tanrıçanın Latmos'un eteklerinde, Bafa Gölü'nün kıyısında yaşadıkları bu aşk herkesi büyülemiştir ve Zeus'un 'ölümsüz bir uykuya' yatırdığı çoban Endymion geceleri ay ışığı çıktığında uyanmakta ve tanrıça Selene ile hâlâ daha sevişmektedir.

Sevgilileri rahatsız etmeyin
O yüzden insan geceleri ay ışığında soluğunu tutar ve iki sevgiliyi rahatsız etmemek için sessizce geçer Bafa kıyısından. 

Söke Ovası'nı geçip, Bafa Gölü'nü aştın mı, Bodrum'a biraz daha yaklaştın demektir. Çünkü arada bir Milas kalmıştır. Ona da el sallayıp Bodrum'a varmak için basılır gaza. Ancak bu kez yolculuğun amacı Milas'a varmak. 

Yolculuk, postayla gelen bir zarfla başladı. 

İki kitap çıkmıştı zarfın içinden. Bir de mektup. Kitaplardan birinin adı 'Uygarlıkların Başkenti Mylasa ve Çevresi'ydi. Abuzer Kızıl yazmıştı. İkinci kitap da yardımcı doçent Doktor Melek Çolak'ın 'Milas Yahudileri' adını taşıyordu. Kitaplar Milas Belediyesi'nin ve Milas Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma-Tanıtma Vakfı'nın katkılarıyla basılmıştı. 

Milas Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Nevzat Çağlar Tüfekçi kitaplarla gönderdiği mektubuna "Milas zengin tarihi ve kültürel birikime sahiptir" diye başlıyor: 
"En az 3 bin 500 yıllık bir geçmişi vardır. Tarihte Karya uygarlığına ve Menteşe Beyliği'ne başkentlik yapmıştır. Sırasıyla Karya, Roma, Bizans, Selçuklu, Menteşe Beyliği ve Osmanlı uygarlıklarını yaşamıştır. Milas'ta 27 antik kentin kalıntıları bulunmaktadır. İasos, Heraklein, Euruomos ve Labranda bugün gezilip görülebilecek olan ören yerleridir. İlk çağda Milas mermerleriyle ünlü bir kent. Şehrin pek yakınında olan Sadra Dağı'nda mermer ocaklarının bulunması Mylasa'nın çok sayıda mermerden mabetle donatılmasını sağlamıştır. Bir öyküye göre, nükteleri ile ünlü 'arpçı Stratonikos' kentte verdiği resitali açarken, şehirdeki tapınak sayısından etkilenerek, alışılagelmiş 'İnsanlara kulak ver' sözünü bir kenara bırakarak 'Tapınaklara kulak ver' demiş. Bu öykü bir başka şekilde şöyle anlatılır: Pazaryerine gelen bir çalgıcı 'Dinleyin ey halk!' diyeceği yerde 'Dinleyin ey mabetler!' demiş." 

Bafa Gölü'nü arkamızda bırakıp gecenin bir yarısı Milas'a girdiğimizde Nevzat Çağlar Tüfekçi bizi Ticaret Odası'nın lokalinde bekliyordu. Masada yerel 'Menteşe' gazetesinin sahibi Oktay Dizdar ile belediye basın bürosundan Gürsel Tekin de vardı. Tam karşımda oturanı bir yerlerden tanıyorduk ama nereden? 

Milaslı bir berberdi Halil Köse ve nereden tanıdığımızı anımsatınca bizi 19 yıl öncesine götürdü. 1984 yılında köyleri kömür havzasında kurulu olduğu için evleri ve arazileri kamulaştırılan Yatağan'ın Eskihisar ve Milas'ın Sek köylüleri Gökçeada'da iskâna gönderiliyordu. Yaklaşık 60 ailenin üç gün süren Gökçeada yolculuklarını izlemiştik bir gazeteci olarak. İşte Halil Köse de kendisine Gökçeada'da ev ve arazi verilen köylülerdendi. 

Öyküsünün devamını da bu gidişimizde öğrendik ki, bilinmeyen bir nedenden dolayı verilen ev ve arsa o daha içine yerleşme fırsatı bile bulamadan geri alınmıştı. Halil Köse hâlâ daha neden Gökçeada'daki evinin ve arazisinin geri alındığını öğrenmeye çalışıyor.



Macar mimarisi bile var
Ertesi gün Gürsel Tekin ile birlikte 'Milas turu'na başlıyoruz. Menteşe Beyliği'nden kalma camiler, medreseler, hamamlar, Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerini yansıtan kışları sıcak, yazları serin cumbalı ahşap Milas evlerini geziyoruz. Bir yapı ihtişamıyla dikkatimizi çekiyor. 'Macar evi' diyor Gürsel. Milas'ta bir süre Levantenler de yaşamış ve Orta Avrupa mimarisinin örneklerini ilçeye taşımışlar.
Gezi boyunca başka zenginliklerini de öğreniyoruz Milas'ın. Örneğin bir dönem Yahudilerin yanı sıra Rumlarla Ermeniler de yaşıyormuş. Yüzyılın başında Milas'ta sekiz bin Rum'un varlığı kayıtlara geçmiş. Yine Milas'ta 1950'li yıllara kadar bin nüfusluk bir Yahudi cemaati de varmış. Milaslı Yahudiler, İsrail devletinin kurulmasıyla ayrılmışlar buradan. 

Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ın 'Anadolu Uygarlıkları' adlı yapıtında ilk çağlardan beri ayakta kalabilen ve Kral Midas'ın mezarının bir benzeri olduğunu, Bodrum'daki Moseleum'un bir minyatürü olarak inşa edildiğini belirttiği Milas Gümüşkesen Anıtı'nın mermerleri, işlemesi, mimarisi görenleri büyülüyor.

Ancak daha çarpıcı olanı da anıtın karşısındaki Yahudi mezarlığının yerel yönetim tarafından koruma altına alınmış olması. Yahudilerin gitmesiyle çöplüğe dönüşen, taşları çalınan mezarlık şimdi geçmişte burada yaşayan farklı bir kültüre saygının anıtı gibi duruyor. 

Çift ağızlı bir balta deseninin bulunduğu 'Baltalı Kapı'ya, ilçenin beş kilometre güneyindeki Beçin Kalesi'ne, içindeki türbe ve medreseye gidince insan birkaç yüz metrede bir tarihin başka bir boyutuna geçmekten, bir uygarlıktan öbürüne koşmaktan yoruluyor. 

Nevzat Çağlar Tüfekçi geçmiş kültürlerin ve bir dönem bir arada yaşayan farklı etnik ve dinsel kökenli insanların Milas'a katkılarını anlatırken ilginç saptamalar yapıyor:

"Rumların ve Yahudilerin Milas'ın toplumsal yaşamında çok önemli katkıları vardır. Yerli halk bir bakıma sanatı, zanaati ve ticareti onlardan öğrendi. 

Yahudi aileler 1930'lu, 1940'lı yıllarda en iyi giysilerini giyerek Milas'ın Süsyolu'nda akşamları gruplar halinde ailece gezerdi. Onların bu davranışları yerli halka da örnek olmuş, Milaslılar da gruplar halinde ailecek şehir merkezindeki yolda akşamları gezmeye başlamışlardır. Milas'ta halen bu gelenek sürmektedir." 

Milas'ın CHP'li Belediye Başkanı Fevzi Topuz da kentteki tarihi dokunun korunmasına dönük bilincin belediye öncülüğünde geliştirmeyi amaçladıklarını belirtirken "Ancak bu bilinç istediğiniz hızda gelişmiyor. Çünkü nedense insanlar betonu çok seviyor" diyor. 

Milaslılar artık 'turizmin arka bahçesi' olmak, Bodrum'a geçilirken uzaktan şöyle bir el sallanan yerleşim durumuna düşmek istemiyorlar. Bazıları yok olmaya terk edilmiş tarihi yapıların bir an önce onarılmasını, tarihi ve kültürel zenginliklerinin artık tüm dünyanın farkına varmasını, 15 kilometre uzaklıktaki Bodrum-Milas Havaalanı'nın yalnızca 50 kilometre uzaklıktaki Bodrum'a bir geçiş yeri olarak kullanılmamasını istiyorlar. 

Eğer bir gece yolunuz Bafa Gölü'nün kıyısına düşerse ay ışığında sevişen çoban Endymion ile tanrıça Selene'yi rahatsız etmemek için sessiz olun ve biraz ileride binlerce yıllık tarihiyle Milas'ın sizi uygarlıkların buluştuğu noktada beklediğini unutmayın!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder