Milas, tarihi boyunca bir yönetim merkezi olmuştur. Karya ve Menteşe
Beyliğinin başkentliğini yaptı. Osmanlı dönemindeki idari, yapılanmalarda hep,
kaza merkezi olma özelliğini korudu. Bir yerin sürekli yönetim merkezi olması,
o yerin, ekonomik canlılığı ve stratejik öneminden kaynaklanmaktadır.
Milas’ın göç alması ve nüfusunun artması, 1970 yılından sonra, ETİBANK’ın
maden ocaklarında çalıştırılmak üzere, Doğu ve Güneydoğu’dan işçiler
getirtmesiyle başlar. Milas’ın Bodrum’a yakın olması, Bodrum’a çalışmak için
gelenlerden bazılarının orada barınamayıp, Milas’ta kendilerine mesken tutması,
Milas’taki nüfus artışının bir başka boyutudur.
1980’den sonra Gökova ve Yeniköy Termik santrallarının faaliyete geçmesi
ve 1997 yılında Milas-Bodrum Havalimanının hizmete girmesi sonucunda Milas’ın
nüfusunda önemli artışlar oldu. Milas’ın, ekonomik ve sosyal dönüşümünde;
ETİBANK, Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleriyle Milas-Bodrum Havalimanı,
önemli kilometre taşlarıdır.
Milas tarihi boyunca modern yaşam şekillerinin hakim olduğu bir yer
olmuştur. Milas’ta toplumsal yaşamda muhafazakâr görüşler etkili olamamıştır,
hiç… Bunda, geçmişte Milas’ta yaşayan Rumların, Yahudilerin ve Levantenlerin de
payı bulunmaktadır.
Milas’ta çarpık kentleşme, 1970’den sonra Milas’ın göç almaya
başlamasıyla başladı. Hızlı göç, beraberinde kenar semtlerde gecekondu
bölgelerini meydana getirdi. Geçmişte oy kaygısıyla hareket eden kent yerel
yönetimleri, bunlara göz yumdu. Uzun
süre buralara alt yapı hizmetleri götürülemedi. Kentleşme sürecinde, yaşanılan
bir başka olumsuzluk ise, verimli tarım arazilerinin, şehrin akciğeri konumunda
olan yerlerin imara açılması oldu.
Milas tarihi ve kültürel değerlerin yoğun olduğu bir yerdir. Milas’ta
bunun yanı sıra tarımsal faaliyetler, sanayi üretimleri, zeytin ve zeytinyağına
dayalı üretimler yapılmaktadır. Milas, gelişecek ve büyüyecekse, tarihi ve
kültürel kent kimliği korunarak, bu sağlanmalıdır. Milas, bir tarih ve kültür
kenti olarak anılmalıdır. “Tarih ve
Kültür”, Milas’ın üst kimliği, diğer unsurlar da birer alt kimlik olarak
kabul edilmelidir.
Milas’ın tarihi ve kültürel değerleri kadar dikkat çeken bir yanı da
Türkiye’nin önemli zeytin ağacı potansiyeline sahip olmasıdır. Ülkemizdeki 160
milyona yakın zeytin ağacının 8 milyonu Milas’ta bulunmaktadır. Fakat Milas, bu
konuda, kendi markasını yaratamamış, zeytinyağında da kendi kimliğini
bulamamıştır. Önümüzdeki süreçte, zeytinyağımızın ulusal ve uluslararası
pazarlarda, evlerimizin mutfaklarında yerini almasının sağlanması gerekiyor. Bu
konuda geleceği planlayamamak ta, bir sorun olarak geçmişten bu yana varlığını
devam ettirmektedir.
Bir kent yaşamında, meydanlar çok önemli bir işleve sahiptir. Osmanlı’da;
çarşılar, ibadet yerleri, devlet kurumları hep meydanların çevresinde
oluşturulmuştur. Meydan, bir kültürü ifade eder. Orada gezilir, törenler
yapılır, bayram eğlenceleri gerçekleştirilir, sohbetler yapılır. Bizim Milas’ta
da meydanlar vardı eskiden; Hacı İlyas Meydanı, Demirciler Meydanı, Şadırvan
meydanı gibi. Geçmiş yerel yönetimler nerede bir boşluk buldularsa, oraya hemen
bir bina veya başka şeyler kondurdular… Milas, meydanlarına yeniden kavuşmalı…
Şehrin güneybatı kesiminde yer alan Gümüşkesen mezar anıtı, MS 2. yy’da,
dünyanın yedi harikasından biri sayılan Bodrum’daki moseleum’un bir minyatürü
olarak inşa edilmiştir. Moseleum, şu anda, British Museum’da... Gümüşkesen
anıtı ise sapasağlam duruyor. Şehrin kuzeyindeki Beşparmak dağlarının
uzantılarından şehre su getiren iki katlı ve Roma döneminde inşa edilen Su Kemerleri
büyük ölçüde özelliklerini koruyor.
Uzunluğu 3 km’ye yakın. Bu iki tarihi mirasın etrafında düzenleme
çalışmaları yapılmalı, buraların tanıtımı daha iyi yapılmalıdır.
“Coğrafi işaretleme”, Milas
için çok önemlidir. “Coğrafi İşaretleme”,
tanım olarak; Belirgin bir niteliği, ünü olan; özellikleri itibarıyla bir yöre,
alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaretlerdir. Nelerimizin
coğrafi işaretlemelerini yaptırabiliriz? Başta zeytinyağı, Milas
halıları(Karacahisar ve Çökertme halıları), bal veya başka ürünler…
Başkalarının ürünlerimizi kendi adlarına işaretlemesini yaptırmadan, biz
bunları Milas adına işaretlemesini yaptırmalıyız.
Turgut Cansever, “İslam’da Şehir ve Mimari”
kitabında, Osmanlı’nın şehircilik anlayışını ve felsefesini şöyle anlatır: ”Şehirlerin çevresinde, şehrin
beslenmesini sağlayan kıymetli tarım alanları, bostanlar, bağlar, zengin
meralar ve hayvancılık alanları, Okmeydanı ve bayram yeri; pek çok defa şehre
özellik katan, şehrin çeşitli bölümlerini birbirinden ayıran dere boyları ve
mesire yerleri Osmanlı şehirlerinin ayrılmaz parçalarını oluştururlar.”
Şimdi de Karya dönemine gidelim ve George E. Bean’in “Karia” isimli kitabından bir alıntı yapalım:”Milas’taki kent, doruklarda yer alan diğer Karia kuruluşlarından çok
daha değişik bir konuştaydı. Büyük bir dağın eteğindeki ovada kurulan Mylasa,
bu konumuyla antikçağda tepki uyandırıyordu. Bir Roma valisinin, ‘Bu kenti
kuran korku duymadı ise, utançtan da mı yoksundu’ diye öfkeyle bağırdığı söylenir.”
Roma valisinin, “Bu kenti kuran utançtan da mı yoksundu” ifadesini, ben,
şehrin tarım alanı üzerinde kurulmasına bağlı olarak söylediğine inanıyorum…
Her iki alıntıdan anlaşılacağı gibi, hem antik çağda hem Osmanlı
döneminde, şehrin etrafındaki yeşil alanların, tarım alanlarının korunmasına
yönelik yerleşmeler, planlanmış. Kentlerin büyüme doğrultuları bunlara zarar
vermeyecek şekilde belirlenmiş. Günümüze baktığımızda ise, bu anlayış ve
şehircilik felsefelerinin çok gerisinde olduğumuzu görüyoruz…
Nevzat Çağlar Tüfekçi