Şükela /Ekşi Sözlük
BİR SOYGUN HİKAYESİ BU ASLINDA...
hekatomnos'un anıt mezarının bulunması dünya tarihini yakından ilgilendiren bir buluş. ama bu buluş sadece tarihi ve arkeolojiyi değil, ülkemde meydana gelen planlı soygunlara nasıl göz yumulduğunu da çok iyi açıklıyor. mümkün olduğunca basit bir dille anlatacağım.
2010 yılına kadar, antik anadolu'nun en önemli bölgelerinden biri olan karia'nın satraplarından hekatomnos'a dair hiç bir somut buluş yoktu. 2010 yılında, artık gelen ihbarlara daha fazla kulak tıkanamaması sonucu mezar soyguncularının elinden bir lahit kurtarıldı.
kurtarılan lahit, klasik çağın doruk noktasını işaret eden fresklerle kaplı bir mezar odasında bulundu; ön yüzünde hekatomnos bir veda sahnesinde, arka yüzünde oğlu maussollos aslan avında betimlenmiş; lahit tip olarak frizli yapıda olduğu için “hekatomnos frizli lahdi” denmeye başlandı; büyüklüğü, niteliği ve sahibinin öne çıkan kişiliğiyle klasik ve hellenistik anadolu’da tek örnek eser oldu.
tüm bu olaylar sonrasında, unesco tarafından geçici olarak "dünya mirası listesine" alındı; yüzyıllar sonra ortaya çıkarılan fresklerde meydana gelen bozulmalar sebebiyle, medeniyet beşiği anadolu'da tek bir bilim adamı olmamasından ötürü yurtdışından fresklerin korunmasını sağlamak amacıyla bilim adamları getirildi ve sıcaklığı, nemi, basıncı ayarlayan özel odalar kuruldu.
mezar odasının kazılarını ziyarete gittiğimde sene 2014'tü. sanırım hala ziyaretçilere açılmadı.
soygun meselesine gelmeden bir de bu anıtmezarın yapım nedenini anlatayım.
m.ö. 377-351 yıllarında perslerin karia satrabı maussollos, kendisi ve eşi (aynı zamanda kız kardeşi)artemisia için mylasa’da(milas) bir anıt mezar yaptırmaya başlamış. maussollos, başkenti m.ö. 367 yılında mylasa’dan halikarnassos’a taşıyınca, mylasa’daki anıtmezar inşaatı yarım kalmış; maussollos, başkenti taşıdığı halikarnassos’ta kenti yeniden kurarken, kendileri için yeni bir anıtmezar inşaatı başlatmış. maussollos’un ölümünden sonra artemisia tarafından inşası sürdürülen anıtmezar, daha sonra halikarnassos maussolleionu diye bilinecek, "dünyanın yedi harikasından biri" olarak anılacak ve kendinden sonraki anıtmezarlara isim verecek, bu yapılar da “mozole” diye anılacaktır.
m.s. 2015 senesinde milas'ın hisarbaşı mahallesi'nde upuzun bir korinth sütun yıllardır kendi başına dikili durur. sütun roma dönemi'nde dikilmiş bir onur sütunu aslında. tepesindeki leylek yuvası dolayısıyla mahalleli "uzunyuva" adını vermiş yıllar önce sütuna.
yanılgıya göre, bu sütun bulunduğu podyumun bir parçası ve podyum da bir tapınağın stylobate'ı sanılıyordu. ilk defa 1995 senesinde, bölgede çalışma yürüten alman profesör frank rumscheid tarafından uzunyuva'nın esasen bir anıtmezar olabileceği söylenmiştir. uzunyuva'da yüzey araştırması yaparken podyumun taban ölçülerinin halikarnassos anıtmezarına çok yakın olması aslında rumscheid için oldukça sağlam bir dayanak noktası olmuş. ancak rumscheid'ın yanıldığı tek nokta bu anıtmezarın, artemisia ve maussollos için yapıldığını sanması; halbuki mezar maussollos'un babası hekatomnos için yapılmış.
soygun, rumscheid'ın çalışmasından bir kaç sene sonra podyum üstünde bulunan bir evin(bölge roma döneminden bu yana yerleşime açık) kiralanmasıyla başlamış. araştırmada bahsedilen anıtmezarın bulunması için tam podyum üstünde bulunan müstakil bir ev bir grup kimse tarafından kiralanmış ve evin tabanından kazılara başlanmış.
kazılarda çıkan hafriyatı evin diğer odalarına doldurmuşlar. yaklaşık iki sene boyunca süren bu kaçak kazılarda, ilk önce odanın tabanına 12 metrelik bir delik açılmış. ilk girdikleri odanın kral odası olmadığını anladıklarında kazılara devam etmişler(bu bilgiden, kazıyı yapanların kral odasını ve diğer mezarları ayırt edebilecek denli bilgili oldukları da anlaşılıyor).
oda mezara girmek için de tavanından 1.80 metre kalınlığındaki mermer, karot mermer delicilerle delinerek 80 cm çapında ikinci bir delik açılmış ve oda mezara girilmiş.
bu esnada polise neredeyse her gün, civarda yaşayan komşulardan evlerinin titrediğine dair(mermeri delmek için inanılmaz güçlü mermer delici makineler kullanılmış çünkü), çok gürültü olduğu yönünde, evde şüpheli olaylar döndüğü ve giren çıkanın belli olmadığı gibi çeşitli şikayetler gelmiş. polis, evin çevresinde şikayet geldikçe bir kaç günde bir gidip dolanmış ancak bir süre sonra polis de gitmemeye başlamış(nedenini sanırım hepiniz tahmin ediyorsunuz).
iki yıl sonra, neredeyse tüm mezarlar boşaltıldıktan sonra bir baskınla kazıcılar yakalanmış ancak kendileri de kimler için çalıştıklarını bilmiyorlarmış. dolayısıyla yurtdışına kaçırılan tüm eserler kim vurduya giderken; soygunun kimler tarafından planlandığı, finanse edildiği bilinemiyor. adamlar öyle bir kaçırmışlar ki eserleri, şu an kaç parça kaçırıldığını geçtim, kaçırılan tek bir parçanın bile hangi ülkede olduğu bilinmiyor.
bir şehrin göbeğinde tüm bunlar olurken en trajikomik olay ise, polisin her gün kapısına gittiği, her gün şikayet aldığı evde iki sene boyunca tarihin en büyük soygunlarından birinin yürütülmesi, çıkarılan devasa parçaların, tonlarca ağırlıktaki lahit kapaklarının yurtdışına kaçırılması ve polisin "olaydan haberimiz yoktu" demesi, haklarında soruşturma açılmaması, bizim de bunu yememiz… (Yersek tabi...) 02.01.2016
Not 1: Bu yazıyı hatırlattığı için Nazım Köse'ye teşekkür ederim.
Not 2: Bu kaçak kazıya göz yuman resmi görevliler araştırılmalı ve soruşturulmalıdır.
hekatomnos'un anıt mezarının bulunması dünya tarihini yakından ilgilendiren bir buluş. ama bu buluş sadece tarihi ve arkeolojiyi değil, ülkemde meydana gelen planlı soygunlara nasıl göz yumulduğunu da çok iyi açıklıyor. mümkün olduğunca basit bir dille anlatacağım.
2010 yılına kadar, antik anadolu'nun en önemli bölgelerinden biri olan karia'nın satraplarından hekatomnos'a dair hiç bir somut buluş yoktu. 2010 yılında, artık gelen ihbarlara daha fazla kulak tıkanamaması sonucu mezar soyguncularının elinden bir lahit kurtarıldı.
kurtarılan lahit, klasik çağın doruk noktasını işaret eden fresklerle kaplı bir mezar odasında bulundu; ön yüzünde hekatomnos bir veda sahnesinde, arka yüzünde oğlu maussollos aslan avında betimlenmiş; lahit tip olarak frizli yapıda olduğu için “hekatomnos frizli lahdi” denmeye başlandı; büyüklüğü, niteliği ve sahibinin öne çıkan kişiliğiyle klasik ve hellenistik anadolu’da tek örnek eser oldu.
tüm bu olaylar sonrasında, unesco tarafından geçici olarak "dünya mirası listesine" alındı; yüzyıllar sonra ortaya çıkarılan fresklerde meydana gelen bozulmalar sebebiyle, medeniyet beşiği anadolu'da tek bir bilim adamı olmamasından ötürü yurtdışından fresklerin korunmasını sağlamak amacıyla bilim adamları getirildi ve sıcaklığı, nemi, basıncı ayarlayan özel odalar kuruldu.
mezar odasının kazılarını ziyarete gittiğimde sene 2014'tü. sanırım hala ziyaretçilere açılmadı.
soygun meselesine gelmeden bir de bu anıtmezarın yapım nedenini anlatayım.
m.ö. 377-351 yıllarında perslerin karia satrabı maussollos, kendisi ve eşi (aynı zamanda kız kardeşi)artemisia için mylasa’da(milas) bir anıt mezar yaptırmaya başlamış. maussollos, başkenti m.ö. 367 yılında mylasa’dan halikarnassos’a taşıyınca, mylasa’daki anıtmezar inşaatı yarım kalmış; maussollos, başkenti taşıdığı halikarnassos’ta kenti yeniden kurarken, kendileri için yeni bir anıtmezar inşaatı başlatmış. maussollos’un ölümünden sonra artemisia tarafından inşası sürdürülen anıtmezar, daha sonra halikarnassos maussolleionu diye bilinecek, "dünyanın yedi harikasından biri" olarak anılacak ve kendinden sonraki anıtmezarlara isim verecek, bu yapılar da “mozole” diye anılacaktır.
m.s. 2015 senesinde milas'ın hisarbaşı mahallesi'nde upuzun bir korinth sütun yıllardır kendi başına dikili durur. sütun roma dönemi'nde dikilmiş bir onur sütunu aslında. tepesindeki leylek yuvası dolayısıyla mahalleli "uzunyuva" adını vermiş yıllar önce sütuna.
yanılgıya göre, bu sütun bulunduğu podyumun bir parçası ve podyum da bir tapınağın stylobate'ı sanılıyordu. ilk defa 1995 senesinde, bölgede çalışma yürüten alman profesör frank rumscheid tarafından uzunyuva'nın esasen bir anıtmezar olabileceği söylenmiştir. uzunyuva'da yüzey araştırması yaparken podyumun taban ölçülerinin halikarnassos anıtmezarına çok yakın olması aslında rumscheid için oldukça sağlam bir dayanak noktası olmuş. ancak rumscheid'ın yanıldığı tek nokta bu anıtmezarın, artemisia ve maussollos için yapıldığını sanması; halbuki mezar maussollos'un babası hekatomnos için yapılmış.
soygun, rumscheid'ın çalışmasından bir kaç sene sonra podyum üstünde bulunan bir evin(bölge roma döneminden bu yana yerleşime açık) kiralanmasıyla başlamış. araştırmada bahsedilen anıtmezarın bulunması için tam podyum üstünde bulunan müstakil bir ev bir grup kimse tarafından kiralanmış ve evin tabanından kazılara başlanmış.
kazılarda çıkan hafriyatı evin diğer odalarına doldurmuşlar. yaklaşık iki sene boyunca süren bu kaçak kazılarda, ilk önce odanın tabanına 12 metrelik bir delik açılmış. ilk girdikleri odanın kral odası olmadığını anladıklarında kazılara devam etmişler(bu bilgiden, kazıyı yapanların kral odasını ve diğer mezarları ayırt edebilecek denli bilgili oldukları da anlaşılıyor).
oda mezara girmek için de tavanından 1.80 metre kalınlığındaki mermer, karot mermer delicilerle delinerek 80 cm çapında ikinci bir delik açılmış ve oda mezara girilmiş.
bu esnada polise neredeyse her gün, civarda yaşayan komşulardan evlerinin titrediğine dair(mermeri delmek için inanılmaz güçlü mermer delici makineler kullanılmış çünkü), çok gürültü olduğu yönünde, evde şüpheli olaylar döndüğü ve giren çıkanın belli olmadığı gibi çeşitli şikayetler gelmiş. polis, evin çevresinde şikayet geldikçe bir kaç günde bir gidip dolanmış ancak bir süre sonra polis de gitmemeye başlamış(nedenini sanırım hepiniz tahmin ediyorsunuz).
iki yıl sonra, neredeyse tüm mezarlar boşaltıldıktan sonra bir baskınla kazıcılar yakalanmış ancak kendileri de kimler için çalıştıklarını bilmiyorlarmış. dolayısıyla yurtdışına kaçırılan tüm eserler kim vurduya giderken; soygunun kimler tarafından planlandığı, finanse edildiği bilinemiyor. adamlar öyle bir kaçırmışlar ki eserleri, şu an kaç parça kaçırıldığını geçtim, kaçırılan tek bir parçanın bile hangi ülkede olduğu bilinmiyor.
bir şehrin göbeğinde tüm bunlar olurken en trajikomik olay ise, polisin her gün kapısına gittiği, her gün şikayet aldığı evde iki sene boyunca tarihin en büyük soygunlarından birinin yürütülmesi, çıkarılan devasa parçaların, tonlarca ağırlıktaki lahit kapaklarının yurtdışına kaçırılması ve polisin "olaydan haberimiz yoktu" demesi, haklarında soruşturma açılmaması, bizim de bunu yememiz… (Yersek tabi...) 02.01.2016
Not 1: Bu yazıyı hatırlattığı için Nazım Köse'ye teşekkür ederim.
Not 2: Bu kaçak kazıya göz yuman resmi görevliler araştırılmalı ve soruşturulmalıdır.
Tarihi zenginliklerimiz kaçırıldıktan sonra geri almak ićin yıllarca uğraşıyoruz; ancak sonuç bazen hüsran oluyor.Tarihi eserlerimize , kültürümüze sahip çıkalım.
YanıtlaSil